Rus-Japon Savaşı ve Kırım Türkleri
Rus - Japon savaşı (1904-1905) bir Avrupa gücünün modern zamanlarda bir Asya gücü tarafında ilk olarak yenilgiye uğratıldığı, Uzak doğudaki Rusya'nın yayılma politikasına engel olunmaya mecbur bırakıldığı askeri bir çarpışmadır. Bu savaş, bir Asya milleti tarafından yenilgiye uğratılabilen ilk büyük modern Avrupa gücü olan Rusya'nın büyük bir utancı olmuştur. Halk öfkesi 1905 Rus devriminde büyük rol oynamıştır. Bununla birlikte Japonya bir dünya gücü olarak ortaya çıkmış ve Uzak Doğu'daki hakimiyetinin değişmezliğine inanılmıştır. Detayları yeterince tartışılmamış bu savaş, esas itibarıyla Kırım Türkleri üzerinde çok önemli tesirler bırakmıştır. Savaş, General Kuropatkin'in komutasındaki Rus ordusu kuvvetlerinin Japonya karşısında ağır bir yenilgiye uğraması ile sonuçlanmıştır. Savaş süresince en kanlı muharebeler, Uzak Doğu'daki Rusların kontrolündeki Port Artur limanı ve civarında meydana gelmiştir. Kara ve deniz savaşları şeklinde cereyan eden bu savaşta "Port Artur", Rus ordusu saflarında askere alınan Kırım Türkleri için adına ağıtlar dizilecek derece acı ve ıstırap verici bir türküye dönüşmüştür. Rus-Japon savaşı öncesi ve sonrasıyla sadece Kırım Türkleri için değil, Rusya Müslümanları bakımından da önemli gelişmelerin habercisidir. Aşağıdaki yazıda 100. yıldönümünde bu savaşın sebepleri ve sonuçları hakkındaki analiz ve değerlendirmeleri bulacaksınız.
* * *
19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Japonya, özellikle İmparator Meiji döneminde (1868-1912) feodal sosyal yapısı ile modern bir devlet yaratma ve batı ideallerini benimsemiş ve hızla endüstrileşmeye yönelmişti. Bu dönemde başkent Kyto'dan Tokyo'ya taşınmış; bütün bu modernizasyon faktörleri, modern bir ordu meydana getirmedeki teknolojik ve sosyal kabiliyetlerinden dolayı, Japonya'nın askeri yeteneğinin de artmasına yol açmıştı. Hızla geçirilen bu endüstrileşme süreci sırasında Japonya, bir yandan Çin'deki güçlü ticari pozisyonunu da devam ettiriyordu. Japonya kendisi için hayatî öneme sahip yerel - özellikle Çin'de bol şekilde bulunan - doğal kaynakların sıkıntısını çekmekteydi. Bu sırada Japonlar, Rusların varlığını değerli Çin kaynaklarına girişlerine bir tehdit olarak görmekteydiler.
Bu sırada kendisini bir barış adamı olarak tanımlamasına rağmen Çar II.Nikola, Rus İmparatorluğu'nun genişletilmesi fikrini destekliyordu. İçişleri Bakanı Vyacheslav Plehve tarafından cesaretlendirilen Çar, ülkesinin sınırlarını İstanbul'a kadar genişletmek ve Mançurya ve Kore'ye kadar büyütmeyi planlıyordu. * * *
Rus-Japon savaşı, Kore ve Mançurya üzerindeki hakimiyet için Rusya ve Japonya arasındaki rekabetin bir sonucu ortaya çıkmıştır.
Rusya, 1898 yılında Mançurya'nın kuzeyinde Liaotung yarımadasının stratejik bakımdan önemli olan Port-Arthur'u (şimdiki adı Lü-shun) kiralamak için Çin'e baskı uyguladı. 1898 yılında Çin'in Port Arthur limanını diğer Avrupalı güçlerin itirazlarına rağmen ele geçiren Ruslar, 1891 yılında başlattıkları "Trans-Sibirya" demiryolunu 1904'te ikmal ederek bu mühim limana dayanmışlar, tesirlerini buralara kadar genişletmişlerdi. Rusya, 1894-95 Çin-Japon savaşında Çin'e karşı kesin zaferine rağmen Japonya'yı vazgeçmek zorunda bırakmıştı. Üstelik, Rusya Japonya'ya karşı 1896'da Çin'le yaptığı anlaşmaya rağmen Mançurya bölgesinin önemli bir şeridinin kontrolünü kazanarak Rusya'nın Vladivostok liman kentine Çin'in Mançurya bölgesi boyunca Trans-Sibirya Demiryolunu genişletme haklarını da elde etmişti.
Rusya Trans-Sibirya demiryolunu (1891-1904) inşa etmekle birlikte, yeterli sayıda insan ve malzeme ile Mançurya'daki sınırlı ordu güçlerini takviye etmek için gerekli nakil vasıtalarından yoksundu. Buna karşılık Japonya, 1894'te Çin ile olan savaşından beri ordusunu genişletmiş ve Uzak Doğu'daki kara güçlerinin sayısı bakımından Rusya'nın üzerinde kayda değer bir üstünlük kazanmıştı. Rusya'nın Mançurya'dan güçlerini geri çekmek için 1903 yılında yaptığı anlaşmadan geri dönmesinin sonrasında bölgede hakimiyet sağlamak isteyen Japonlar, Rusların Uzak Doğudaki yayılışını durdurmak ve demiryolunun tamamlanması öncesinde saldırmaya karar verdi. Böylece 1904 yılı Ocak ayında Rus-Japon savaşı başlamış oldu.
Savaş, Japon ana filosunun sürpriz bir saldırısı ve Port-Arthur'daki Rus deniz filosunu kuşatması ile 8 Şubat 1904'te başladı. Mart ayında ordusunun bir kısmını Kore'de konuşlandıran Japonya hızla ülkeyi işgal etti. Mayıs ayında diğer Japon ordusu Liaotung Yarımadasında konuşlandı ve 26 Mayıs'ta Mançurya'daki ana Rus ordusu ile Port-Arthur garnizonu arasındaki bağlantıyı ortadan kaldırdı. Japon ordusu daha sonra kuzeye doğru yöneldi ve böylelikle Rus ordusu Mukden'in (şimdi Shen-yang) gerisine düştü. Ruslar, Ekim ayında Trans-Sibirya demiryolu vasıtasıyla aldıkları takviye yardımla saldırarak geri çekildiler.
Japonlar, çok pahalıya mal olan ve başarısız geçen çok sayıdaki genel hücumlar sonrasında nihayet Port-Arthur bölgesini uzun bir kuşatma altına alarak yerleştiler. Garnizonun askeri yönetimi bölünmesi sonucu 2 Haziran 1905'te zayıflık ve beceriksizlik gösteren Port-Arthur'daki Rus komutanlığı, ordu merkezine danışmaksızın ve üç aylık erzakı ve istihkâmlarındaki yeterli cephanesi ile birlikte Japonya'ya teslim oldu.
Tsushima deniz muharebeleri Japonya'ya savaştaki nihai üstünlüğü sağladı. Japonlar bel bağladıkları kara saldırılarında denizdeki tamamlanmış komutasının güvenliğini sağlamakta yetersizdiler ve Port-Arthur ve Vladivostok'daki Rus filosu orta derecede aktif bırakıldı. Ancak 27-29 Mayıs 1905'te Tsushima boğazındaki bir muharebede Amiral Togo Haichachiro komutasındaki ana Japon filosu, Port-Arthur'daki kuvvetleri rahatlatmak üzere Baltık bölgesinin Liepaja limanından Vladivostok'a ulaşmaya çalışan ve Ekim 1904'de yola çıkan Amiral Z.P. Rozhestvensky'nin komutası altındaki Rus Baltık Filosunu yok etti. Bu sıralar Japonlar finansal olarak tükenmiş durumdaydılar, ancak savaşın hiçbir zaman arzu edilmediği Rusya'da artmakta olan dahili politik kargaşa ile birlikte onların 27-29 Mayıs 1905'te Tsushima'daki deniz zaferi Rusya hükümetini barış masasına oturmayı kabul ettirdi.
ABD Başkanı Theodore Roosvelt 9 Ağustos ile 5 Eylül 1905 tarihleri arasında ABD'nin New Hemishpere eyaletindeki Portsmouth şehrinde gerçekleştirilen barış konferansına arabulucu olarak hizmet etti. Portsmouth anlaşmasının bir sonucu olarak Japonya Sahalin adasının yarısına ilave olarak Liaotung Yarımadasının (ve Port-Arthur) ve (Port-Arthur'a bağlanan) Güney Mançurya demiryolunun kontrolünü de elde etti. Rusya Çin tarafından kurulan Mançurya'nın güneyini tahliye etmeyi ve Kore'nin Japonya'nın kontrolü altında olmasını kabul etti. Anlaşmanın imzalanmasını müteakip iki ay içerisinde Rus Çarı II.Nikola yayınlanan anayasal bir fermanla Ekim Manifestosunu kabul etmek zorunda kaldı.
Felix Yusupov 1953'te yayınlanan otobiyografisinde Rus-Japon savaşı üzerine görüşlerini şöyle ifade ediyor:
"Japonya ile savaş, Çar II. Nikola'nın saltanatı süresince yaptığı en büyük hatalardan biri felaket getiren sonuç ve talihsizliklerimizin başlangıcını gösterdi. Rusya ülkesinin bağımsızlığına ihanet edilen ve Çarı cesaretlendiren savaşa hazır değildi. Rusya'nın düşmanları hükümete ve kalabalıklara karşı genel bir memnuniyetsizliğe yol açtılar."
*****
Rusya'nın kendinden güçsüz kabul edilen Japonya karşısında gerilemeğe başlaması Rusya içinde kımıldamaların artmasına sebep oluyordu. Çar hükümeti halkı yatıştırmak maksadıyla Mahallî idare mümessilleri toplantısının yapılmasına izin verdi. Toplantıya katılan temsilciler idarî sistemin değiştirilmesini, teşriî salâhiyeti olan bir meclisin kurulmasını istediler. 22 Ocak 1905 günü sayısı 200 bini bulan ve Rusya'daki çalışma saatlerinin sekiz saate indirilmesi, fazla mesai yapılmaması, en düşük ücretin günde 1 Ruble olmasının isteklerini içeren dilekçelerini Papaz Gabon'un liderliğinde Çar'a iletmek üzere kışlık saraya doğru yürüyüşe geçen isteyen halka karşı askerler tarafından ateş açılması ve sıkılan kuşunlar ve çıkan panik neticesinde 500 kadar kişinin ölümü ve binlercesinin yaralanması ile sonuçlanmıştı. Bu olay Rusya tarihine "Kanlı Pazar" adıyla geçmiştir.
1905 Şubat'ında Rus ordularının Mukden yakınlarında Japonlar karşısında büyük yenilgiye uğraması, hürriyet talep eden ihtilâl hareketinin daha da güçlenmesine sebep olmuş; Çar, 6 (19) Ağustos'ta çıkardığı fermanla istişarî bir meclis (DUMA) tesis edeceğini bildirmiş, bu sırada savaş da sona ermişti. Fakat hükümet müsamahada bulunmak niyetinde değildi. Bunun üzerine üniversite öğrencilerinin teşviki ile tekrar grevler düzenlenmeğe başlandı. Bütün Rusya'ya yayılan grevler yüzünden çatışmalar olurken; 28 Mayıs 1905'te "Prens Potemkin" zırhlısındaki bahriyeliler Odessa limanında ayaklandılar, şehirdeki isyancılara katıldılar, sonradan Kara Deniz'e korku salarak dolaştılar ve Romanya'ya çıktılar. Çar Nikola halkın baskısına dayanamayarak 17 (30) Ekim 1905 "Manifesto"sunu ilân etti. Bu fermanla Rusya'da yaşayan herkes için söz, basın ve toplantı hürriyeti tanınmakta, "Duma"nın teşrii bir müessese olacağı ve seçimler yapılacağı bildirilmekte idi.
1904-1905 Rus-Japon Savaşı ve bunun sonucunda Rusya'nın mağlûbiyeti Rusya İmparatorluğu'nun hayalinde çarpıcı değişikliklerin meydana geleceğinin ilk sinyalini verdi. Bu savaş, İmparatorluktaki Türk-Müslüman tebaa bir yana, bizzat Rus halkının kendisi tarafından bile benimsenmemişti. 1904'de bir grup genç Kazan Tatarı arasında "Hürriyet" adında milliyetçi bir yeraltı teşkilatı meydana gelmiş ve bu teşkilat Kazan Tatarları arasında Rus ordusundan firarı teşvik için ajitasyona girişmişti. Kırım'da ise askerlik çağına gelmiş bir çok Kırım Tatar genci bir yolunu bulup İstanbul'a kaçarak, Kırım'a dönmek için savaşın sona ermesini beklemekteydiler. Kırım Tatar gençlerinin kendileri için hiç bir manâ ifade etmeyen, binlerce kilometre uzaklıktaki bir yerde savaşmaları ve cepheden gelen çok sayıdaki ölü ve yaralı haberleri, Kırımlılar arasında büyük bir huzursuzluk kaynağı olmuştu. Bu duygular, o günlerde halk arasında yayılan ve günümüze kadar klasik millî yır olarak ulaşan meşhur halk türküsü "Port Artur"da pek açık olarak terennüm edilmektedir.
Savaşın doğurduğu memnuniyetsizlik ve rahatsızlıktan daha da önemlisi nihaî Rus mağlûbiyetinin sonuçları ve etkileriydi. Herkeste şok tesiri yapan bu mağlûbiyet, imparatorluğun sömürge halkları ve bu meyanda Müslümanlar arasında daha değişik bir şekilde de yorumlandı: Bu, bir Asya milletinin yenilmez kabul edilen bir Büyük Avrupa Devleti'ni yenebileceğinin ispatıydı. Bütün dünyadaki Müslüman basını Japonları göklere çıkarıyor ve onları adetâ dindaşlarıymış gibi kucaklıyordu. Nitekim, Müslüman basınlarında Japon zaferine övgüler yağdırılması ve "Japon modeli"nden örnek almaktan söz edilmesi savaştan uzun bir süre sonrasına kadar devam edecekti Rusya İmparatorluğu'ndaki Müslümanların duyguları da daha farklı değildi. Elbette ki savaş esnasında Rusya'daki Müslüman basının bu tür duyguları yansıtması söz konusu bile olamazdı; ancak 1905 inkılâbından sonra bunun ipuçları görünmeye başladı. Kazak yazar Mir Yakub Duvlat bir bilmecesinde (cumbak) Japonların zaferini Şark'ın Ruslara karşı ilk muzafferiydi ve müstakbel zaferin ilk adımı olarak tebcil ediyordu. Bu satırlar Duvlat'ın altı ay hapse mahkûm edilmesine yol açtı.Kazan Tatarlarının müstakbel millî şairi Abdullah Tukay, 1906'da yazdığı bir şiirinde hicivli bir ifadeyle o sırada "bütün Tatarların Mikado [Japon İmparatoru]'nun Müslümanlığı kabul ettiğine inandıklarını söylüyordu.
Kırım Tatar halk kitlelerinin inkılâp olaylarına doğrudan katılmak konusundaki kayıtsızlıklarına rağmen inkılâbın getirdiği hürriyetler Kırım Tatar aydınlarına millî teşkilatlanma ve faaliyetler açısından uygun ortamı temin etti. Bu açıdan, 1905 yılı Rusya İmparatorluğu'ndaki diğer Müslümanlar için olduğu gibi Kırım Tatarları için de gerçek bir dönüm noktası oldu. Rusya İmparatorluğu'ndaki Türk-Müslümanların siyasî bir platform üzerinde birliğinin temini için ciddî adımlar ilk defa bu dönemde atıldı ve bir ölçüye kadar bu birlik gerçekleştirildi. Kesintilere ve önemli istisnalara rağmen, İmparatorluktaki bütün Türk halklara şâmil bir siyasî hareket ortaya çıktı.
Kültürel alanda böyle bir birliğin öncüsü ve fikir babası Gaspıralı olduğu gibi, siyasî sahada birliğin yılmak bilmeyen müteşebbisi de Abdürreşid İbrahim (1853-1944) idi. Abdürreşit İbrahim, dönemin İçişleri Bakanı Knyaz Pyotr Dmitriyeviç Svyatopolk-Mirskiy ile görüşmüş ve bakan kendisine Müslümanlar tarafından hazırlanmış ve Müslüman halkın ricalarını ihtiva eden resmî bir dilekçe sunmasını tavsiye etmiştir. Abdürreşit İbrahim, bunun üzerine İdil-Ural bölgesini dolaşarak dönemin ileri gelen siyaset ve fikir önderleri ile temasa geçerek toplantılar yapmıştır.Bu toplantılara katılanlar arasında tanınmış milyoner ve hayırsever Ahmet Bay Hüseyinov, aydınlardan Yusuf Akçura, avukat Seyit Gerey Mirza Alkin, tüccarlar Ahmedcan Seydaşev ve Abdullah Apanay, reformist din adamı Alimcan Barudi ve diğer bir çok muteber şahıslar vardı. Mart ve Nisan 1905 ayları boyunca Kırım Tatarları arasında bu gayeye yönelik yapılan toplantılar sonrasında Müslümanlara yani Kırım Tatarlarına kanun önünde her açıdan Ruslarla eşitlik verilmesi ve onlara ihsan edilen her türlü hürriyetlerden Müslümanların da istifade etmesini, diğer yandan da imparatorluk içinde bir azınlık toplumu durumunda olan Müslümanların özel şartlarından kaynaklanan ihtiyaçlarının tanınmasını ihtiva eden düzenlemeler yapılmasını talep eden 17 maddelik bir metin hazırlandı.
Gaspıralı'nın liderliğindeki Kırım Tatar heyeti 21 Mayıs 1905'de St. Petersburg'a vardı. Heyet 31 Mayıs'da Halk Maarifi Bakanı, İçişleri Bakanı Aleksandr Grigoryeviç Bulıgin ve Savaş Bakanı General Vladimir Viktoroviç Saharov'a tarafından kabul edildi. Gaspıralı, İçişleri Bakanına dilekçeyi takdim ederken özelikle gerek bakanlığa bağlı Rus-Tatar okullarında gerekse Müslüman mekteplerinde ana dilinde hem dinî hem de dünyevî dersler okutulmasına izin verilmesi ricasını vurguladı.
İmparatorluk başkentinde bulundukları süre içinde Kırımlılar diğer Türk-Müslüman bölgelerinden gelen heyetlerle de karşılaştılar. Aslında, yaklaşık 40 Müslüman bölgesinden hükümete takdim edilen dilekçeler temelde birbirinden farksız hususları ihtiva etmekteydi. St. Petersburg'da Gaspıralı, Abdürreşid İbrahim, Bünyamin Ahtemov, Ali Merdan Topçubaşı ve diğerleri arasında yapılan toplantılarda "Rusya'da bulunan cümle Müslümanları birleştirmek ve milletin efkâr ve ihtiyacına göre beraberce iş ve umur göçürmek lâzım olduğuna" karar verildi. Ağustos ayında yıllık panayır zamanında Nijniy Novgorod'da Bütün-Rusya Müslümanları Kongresi'nin toplanması hususunda mutabakata varıldı.
1906'nın ilk yarısı Rusya İmparatorluğu'nun siyasî ve sosyal hayatında alışılmışın dışında canlılığın yaşandığı bir dönem oldu. Bu durum imparatorluğun Müslüman bölgeleri için de geçerliydi. Her şeyden önce, seçilmiş milletvekillerinden oluşan yasama meclisi, yani Devlet Duması 10 Mayıs 1906'da açılmıştı. Ne var ki, Duma sadece iki aydan az bir süre çalışabildikten sonra, Çar tarafından dağıtıldı. Duma'nın yanısıra söz, basın ve teşkilat hürriyetleri sayesinde imparatorluğun her tarafında bir anda sayısız teşkilatlar ve basın-yayın organları peyda olmuşlardı. Bu kısa nispî hürriyet devresinden Rusya'nın Müslüman tebaası da istifade etti. Birinci Duma'daki 467 milletvekilinden 25'i Müslümandı (ancak bu aşikâr bir şekilde Müslümanların toplam nüfuslarına oranla çok düşük bir sayıda temsil edildiklerini gösterir). Bir kaç ay içinde Müslüman bölgelerin her tarafında sayılmayacak kadar çok yeni gazete ve dergilerle cemiyetler ortaya çıktı. Her türlü cemaat faaliyetleri hız kazandı ve bariz millî vasıflar almaya başladı. Aynı durum, artık sosyalistlerden reaksiyonerlere kadar her türlü grubu ihtiva etmek durumunda olan Rusya-Müslümanlarının siyasî yelpazesi için de geçerliydi.
Bu ortam içinde yaklaşık 800 delegenin katılımıyla 29 Ağustos-3 Eylül 1906 tarihleri arasında Nijniy Novgorod'da toplanan Üçüncü Bütün-Rusya Müslümanları Kongresinde Gaspıralı'nın karşı görüşlerine rağmen, kongrede kurulması kabul edilen İttifak-ı Müslimin (Müslüman İttifakı) Partisinin Azerbaycanlı tanınmış avukat Ali Merdan Topçubaşı tarafından teklif edilen geçici programı kabul edildi. Bu arada gizli oyla yapılan seçimlerle İttifak-ı Müslîmîn'in Merkez Komitesi'ne seçilen 15 Merkez Komitesi üyesi arasında 200 oy alan Gaspıralı da vardı. Gaspıralı'dan daha yüksek oyla seçilenler Abdürreşid İbrahim (219 oy), Yusuf Akçura (216 oy), ve Seyit Gerey Alkin (209 oy) idi. Kırım'dan Merkez Komitesi'ne seçilen ikinci üye ise Mustafa Mirza Davidoviç idi (89 oy).
Kongre'nin en önemli kararlarından biri de bir maarif programının kabulüydü. Bu program aslında Rusya İmparatorluğu'ndaki Müslümanlar arasında Usûl-ü Cedid'in nihaî ve kesin zaferinin belgelenmesi mahiyetindedir. Program'daki diğer cedid ilkelerinin yanısıra, bu belgede Rusya İmparatorluğu'nun her tarafındaki Müslüman eğitim ve öğretiminin birleştirilmesi, bütün Müslüman çocukları (kız ve erkek) için ilk öğretim mecburiyeti getirilmesi, bütün Müslüman muallimlerin merkezî bir teşkilatta birleştirilmesi ve orta dereceli Müslüman okullarının kurulması talep edilmekteydi. Programa göre ilk mekteplerde ders dili oranın mahallî şivesi (veya mümkün olduğu takdirde edebî Türkçe) olacak, orta mekteplerde ise dersler yalnızca Osmanlı Türkçesinde okutulacaktı. Bu Gaspıralı'nın on yıllardır uğrunda çalıştığı dil birliği prensibinin genel kabul ve tasdik görmesinden başka bir şey değildi.
Kongre'de alınan diğer kararlar arasında, İdare-i Ruhâniye'lerin ıslahı ve bunların personelinin beş yıllık dönemler için halk tarafından seçilmesi, Devlet Duması'nın en kısa zamanda tekrar açılması ve Müslümanlar arasında hükümet desteğindeki misyoner faaliyetlerine son verilmesi de vardı.
Üçüncü Bütün-Rusya Müslümanları Kongresi Gaspıralı'ya yapılan büyük sevgi ve saygı gösterisiyle sona erdi. Kongre bitiminde Gaspıralı delegeler tarafından omuzlara alınarak, yarım saat boyunca Kongre salonu "Yaşasın Gasprinskiy" nidalarıyla çınlatıldı. Bilâhare, önde gelen sosyalistlerden biri Gaspıralı'yı "milletin babası" ilân ederek heyecanlı bir nutuk irad edince herkes yeniden coşarak Gaspıralı'yı tekrar omuzlara aldı ve "Yaşasın Gasprinskiy! Yaşasın Hürriyet! Yaşasın Millet!" sloganları atıldı. İttifak-ı Müslîmîn Merkez Komitesi de Rusya Müslümanlarına yaptığı hizmetler için Gaspıralı'ya resmen teşekkür ettiği gibi, o akşam Gaspıralı şerefine büyük bir ziyafet verildi.
Yararlanılan Kaynaklar:
Kırımlı, H. 1996. Kırım Tatarlarında Millî Kimlik ve Millî Hareketler (1905-1916), 296 s., Türk Tarih Kurumu, 1996. Ankara.
Devlet, N. 1985. Rusya Türklerinin Millî Mücadele Tarihi, Türk kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları :58, Seri:111- Sayı : A.14.350 s., Ankara
Vatan Kırım.net
* * *
19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Japonya, özellikle İmparator Meiji döneminde (1868-1912) feodal sosyal yapısı ile modern bir devlet yaratma ve batı ideallerini benimsemiş ve hızla endüstrileşmeye yönelmişti. Bu dönemde başkent Kyto'dan Tokyo'ya taşınmış; bütün bu modernizasyon faktörleri, modern bir ordu meydana getirmedeki teknolojik ve sosyal kabiliyetlerinden dolayı, Japonya'nın askeri yeteneğinin de artmasına yol açmıştı. Hızla geçirilen bu endüstrileşme süreci sırasında Japonya, bir yandan Çin'deki güçlü ticari pozisyonunu da devam ettiriyordu. Japonya kendisi için hayatî öneme sahip yerel - özellikle Çin'de bol şekilde bulunan - doğal kaynakların sıkıntısını çekmekteydi. Bu sırada Japonlar, Rusların varlığını değerli Çin kaynaklarına girişlerine bir tehdit olarak görmekteydiler.
Bu sırada kendisini bir barış adamı olarak tanımlamasına rağmen Çar II.Nikola, Rus İmparatorluğu'nun genişletilmesi fikrini destekliyordu. İçişleri Bakanı Vyacheslav Plehve tarafından cesaretlendirilen Çar, ülkesinin sınırlarını İstanbul'a kadar genişletmek ve Mançurya ve Kore'ye kadar büyütmeyi planlıyordu. * * *
Rus-Japon savaşı, Kore ve Mançurya üzerindeki hakimiyet için Rusya ve Japonya arasındaki rekabetin bir sonucu ortaya çıkmıştır.
Rusya, 1898 yılında Mançurya'nın kuzeyinde Liaotung yarımadasının stratejik bakımdan önemli olan Port-Arthur'u (şimdiki adı Lü-shun) kiralamak için Çin'e baskı uyguladı. 1898 yılında Çin'in Port Arthur limanını diğer Avrupalı güçlerin itirazlarına rağmen ele geçiren Ruslar, 1891 yılında başlattıkları "Trans-Sibirya" demiryolunu 1904'te ikmal ederek bu mühim limana dayanmışlar, tesirlerini buralara kadar genişletmişlerdi. Rusya, 1894-95 Çin-Japon savaşında Çin'e karşı kesin zaferine rağmen Japonya'yı vazgeçmek zorunda bırakmıştı. Üstelik, Rusya Japonya'ya karşı 1896'da Çin'le yaptığı anlaşmaya rağmen Mançurya bölgesinin önemli bir şeridinin kontrolünü kazanarak Rusya'nın Vladivostok liman kentine Çin'in Mançurya bölgesi boyunca Trans-Sibirya Demiryolunu genişletme haklarını da elde etmişti.
Rusya Trans-Sibirya demiryolunu (1891-1904) inşa etmekle birlikte, yeterli sayıda insan ve malzeme ile Mançurya'daki sınırlı ordu güçlerini takviye etmek için gerekli nakil vasıtalarından yoksundu. Buna karşılık Japonya, 1894'te Çin ile olan savaşından beri ordusunu genişletmiş ve Uzak Doğu'daki kara güçlerinin sayısı bakımından Rusya'nın üzerinde kayda değer bir üstünlük kazanmıştı. Rusya'nın Mançurya'dan güçlerini geri çekmek için 1903 yılında yaptığı anlaşmadan geri dönmesinin sonrasında bölgede hakimiyet sağlamak isteyen Japonlar, Rusların Uzak Doğudaki yayılışını durdurmak ve demiryolunun tamamlanması öncesinde saldırmaya karar verdi. Böylece 1904 yılı Ocak ayında Rus-Japon savaşı başlamış oldu.
Savaş, Japon ana filosunun sürpriz bir saldırısı ve Port-Arthur'daki Rus deniz filosunu kuşatması ile 8 Şubat 1904'te başladı. Mart ayında ordusunun bir kısmını Kore'de konuşlandıran Japonya hızla ülkeyi işgal etti. Mayıs ayında diğer Japon ordusu Liaotung Yarımadasında konuşlandı ve 26 Mayıs'ta Mançurya'daki ana Rus ordusu ile Port-Arthur garnizonu arasındaki bağlantıyı ortadan kaldırdı. Japon ordusu daha sonra kuzeye doğru yöneldi ve böylelikle Rus ordusu Mukden'in (şimdi Shen-yang) gerisine düştü. Ruslar, Ekim ayında Trans-Sibirya demiryolu vasıtasıyla aldıkları takviye yardımla saldırarak geri çekildiler.
Japonlar, çok pahalıya mal olan ve başarısız geçen çok sayıdaki genel hücumlar sonrasında nihayet Port-Arthur bölgesini uzun bir kuşatma altına alarak yerleştiler. Garnizonun askeri yönetimi bölünmesi sonucu 2 Haziran 1905'te zayıflık ve beceriksizlik gösteren Port-Arthur'daki Rus komutanlığı, ordu merkezine danışmaksızın ve üç aylık erzakı ve istihkâmlarındaki yeterli cephanesi ile birlikte Japonya'ya teslim oldu.
Tsushima deniz muharebeleri Japonya'ya savaştaki nihai üstünlüğü sağladı. Japonlar bel bağladıkları kara saldırılarında denizdeki tamamlanmış komutasının güvenliğini sağlamakta yetersizdiler ve Port-Arthur ve Vladivostok'daki Rus filosu orta derecede aktif bırakıldı. Ancak 27-29 Mayıs 1905'te Tsushima boğazındaki bir muharebede Amiral Togo Haichachiro komutasındaki ana Japon filosu, Port-Arthur'daki kuvvetleri rahatlatmak üzere Baltık bölgesinin Liepaja limanından Vladivostok'a ulaşmaya çalışan ve Ekim 1904'de yola çıkan Amiral Z.P. Rozhestvensky'nin komutası altındaki Rus Baltık Filosunu yok etti. Bu sıralar Japonlar finansal olarak tükenmiş durumdaydılar, ancak savaşın hiçbir zaman arzu edilmediği Rusya'da artmakta olan dahili politik kargaşa ile birlikte onların 27-29 Mayıs 1905'te Tsushima'daki deniz zaferi Rusya hükümetini barış masasına oturmayı kabul ettirdi.
ABD Başkanı Theodore Roosvelt 9 Ağustos ile 5 Eylül 1905 tarihleri arasında ABD'nin New Hemishpere eyaletindeki Portsmouth şehrinde gerçekleştirilen barış konferansına arabulucu olarak hizmet etti. Portsmouth anlaşmasının bir sonucu olarak Japonya Sahalin adasının yarısına ilave olarak Liaotung Yarımadasının (ve Port-Arthur) ve (Port-Arthur'a bağlanan) Güney Mançurya demiryolunun kontrolünü de elde etti. Rusya Çin tarafından kurulan Mançurya'nın güneyini tahliye etmeyi ve Kore'nin Japonya'nın kontrolü altında olmasını kabul etti. Anlaşmanın imzalanmasını müteakip iki ay içerisinde Rus Çarı II.Nikola yayınlanan anayasal bir fermanla Ekim Manifestosunu kabul etmek zorunda kaldı.
Felix Yusupov 1953'te yayınlanan otobiyografisinde Rus-Japon savaşı üzerine görüşlerini şöyle ifade ediyor:
"Japonya ile savaş, Çar II. Nikola'nın saltanatı süresince yaptığı en büyük hatalardan biri felaket getiren sonuç ve talihsizliklerimizin başlangıcını gösterdi. Rusya ülkesinin bağımsızlığına ihanet edilen ve Çarı cesaretlendiren savaşa hazır değildi. Rusya'nın düşmanları hükümete ve kalabalıklara karşı genel bir memnuniyetsizliğe yol açtılar."
*****
Rusya'nın kendinden güçsüz kabul edilen Japonya karşısında gerilemeğe başlaması Rusya içinde kımıldamaların artmasına sebep oluyordu. Çar hükümeti halkı yatıştırmak maksadıyla Mahallî idare mümessilleri toplantısının yapılmasına izin verdi. Toplantıya katılan temsilciler idarî sistemin değiştirilmesini, teşriî salâhiyeti olan bir meclisin kurulmasını istediler. 22 Ocak 1905 günü sayısı 200 bini bulan ve Rusya'daki çalışma saatlerinin sekiz saate indirilmesi, fazla mesai yapılmaması, en düşük ücretin günde 1 Ruble olmasının isteklerini içeren dilekçelerini Papaz Gabon'un liderliğinde Çar'a iletmek üzere kışlık saraya doğru yürüyüşe geçen isteyen halka karşı askerler tarafından ateş açılması ve sıkılan kuşunlar ve çıkan panik neticesinde 500 kadar kişinin ölümü ve binlercesinin yaralanması ile sonuçlanmıştı. Bu olay Rusya tarihine "Kanlı Pazar" adıyla geçmiştir.
1905 Şubat'ında Rus ordularının Mukden yakınlarında Japonlar karşısında büyük yenilgiye uğraması, hürriyet talep eden ihtilâl hareketinin daha da güçlenmesine sebep olmuş; Çar, 6 (19) Ağustos'ta çıkardığı fermanla istişarî bir meclis (DUMA) tesis edeceğini bildirmiş, bu sırada savaş da sona ermişti. Fakat hükümet müsamahada bulunmak niyetinde değildi. Bunun üzerine üniversite öğrencilerinin teşviki ile tekrar grevler düzenlenmeğe başlandı. Bütün Rusya'ya yayılan grevler yüzünden çatışmalar olurken; 28 Mayıs 1905'te "Prens Potemkin" zırhlısındaki bahriyeliler Odessa limanında ayaklandılar, şehirdeki isyancılara katıldılar, sonradan Kara Deniz'e korku salarak dolaştılar ve Romanya'ya çıktılar. Çar Nikola halkın baskısına dayanamayarak 17 (30) Ekim 1905 "Manifesto"sunu ilân etti. Bu fermanla Rusya'da yaşayan herkes için söz, basın ve toplantı hürriyeti tanınmakta, "Duma"nın teşrii bir müessese olacağı ve seçimler yapılacağı bildirilmekte idi.
1904-1905 Rus-Japon Savaşı ve bunun sonucunda Rusya'nın mağlûbiyeti Rusya İmparatorluğu'nun hayalinde çarpıcı değişikliklerin meydana geleceğinin ilk sinyalini verdi. Bu savaş, İmparatorluktaki Türk-Müslüman tebaa bir yana, bizzat Rus halkının kendisi tarafından bile benimsenmemişti. 1904'de bir grup genç Kazan Tatarı arasında "Hürriyet" adında milliyetçi bir yeraltı teşkilatı meydana gelmiş ve bu teşkilat Kazan Tatarları arasında Rus ordusundan firarı teşvik için ajitasyona girişmişti. Kırım'da ise askerlik çağına gelmiş bir çok Kırım Tatar genci bir yolunu bulup İstanbul'a kaçarak, Kırım'a dönmek için savaşın sona ermesini beklemekteydiler. Kırım Tatar gençlerinin kendileri için hiç bir manâ ifade etmeyen, binlerce kilometre uzaklıktaki bir yerde savaşmaları ve cepheden gelen çok sayıdaki ölü ve yaralı haberleri, Kırımlılar arasında büyük bir huzursuzluk kaynağı olmuştu. Bu duygular, o günlerde halk arasında yayılan ve günümüze kadar klasik millî yır olarak ulaşan meşhur halk türküsü "Port Artur"da pek açık olarak terennüm edilmektedir.
Savaşın doğurduğu memnuniyetsizlik ve rahatsızlıktan daha da önemlisi nihaî Rus mağlûbiyetinin sonuçları ve etkileriydi. Herkeste şok tesiri yapan bu mağlûbiyet, imparatorluğun sömürge halkları ve bu meyanda Müslümanlar arasında daha değişik bir şekilde de yorumlandı: Bu, bir Asya milletinin yenilmez kabul edilen bir Büyük Avrupa Devleti'ni yenebileceğinin ispatıydı. Bütün dünyadaki Müslüman basını Japonları göklere çıkarıyor ve onları adetâ dindaşlarıymış gibi kucaklıyordu. Nitekim, Müslüman basınlarında Japon zaferine övgüler yağdırılması ve "Japon modeli"nden örnek almaktan söz edilmesi savaştan uzun bir süre sonrasına kadar devam edecekti Rusya İmparatorluğu'ndaki Müslümanların duyguları da daha farklı değildi. Elbette ki savaş esnasında Rusya'daki Müslüman basının bu tür duyguları yansıtması söz konusu bile olamazdı; ancak 1905 inkılâbından sonra bunun ipuçları görünmeye başladı. Kazak yazar Mir Yakub Duvlat bir bilmecesinde (cumbak) Japonların zaferini Şark'ın Ruslara karşı ilk muzafferiydi ve müstakbel zaferin ilk adımı olarak tebcil ediyordu. Bu satırlar Duvlat'ın altı ay hapse mahkûm edilmesine yol açtı.Kazan Tatarlarının müstakbel millî şairi Abdullah Tukay, 1906'da yazdığı bir şiirinde hicivli bir ifadeyle o sırada "bütün Tatarların Mikado [Japon İmparatoru]'nun Müslümanlığı kabul ettiğine inandıklarını söylüyordu.
Kırım Tatar halk kitlelerinin inkılâp olaylarına doğrudan katılmak konusundaki kayıtsızlıklarına rağmen inkılâbın getirdiği hürriyetler Kırım Tatar aydınlarına millî teşkilatlanma ve faaliyetler açısından uygun ortamı temin etti. Bu açıdan, 1905 yılı Rusya İmparatorluğu'ndaki diğer Müslümanlar için olduğu gibi Kırım Tatarları için de gerçek bir dönüm noktası oldu. Rusya İmparatorluğu'ndaki Türk-Müslümanların siyasî bir platform üzerinde birliğinin temini için ciddî adımlar ilk defa bu dönemde atıldı ve bir ölçüye kadar bu birlik gerçekleştirildi. Kesintilere ve önemli istisnalara rağmen, İmparatorluktaki bütün Türk halklara şâmil bir siyasî hareket ortaya çıktı.
Kültürel alanda böyle bir birliğin öncüsü ve fikir babası Gaspıralı olduğu gibi, siyasî sahada birliğin yılmak bilmeyen müteşebbisi de Abdürreşid İbrahim (1853-1944) idi. Abdürreşit İbrahim, dönemin İçişleri Bakanı Knyaz Pyotr Dmitriyeviç Svyatopolk-Mirskiy ile görüşmüş ve bakan kendisine Müslümanlar tarafından hazırlanmış ve Müslüman halkın ricalarını ihtiva eden resmî bir dilekçe sunmasını tavsiye etmiştir. Abdürreşit İbrahim, bunun üzerine İdil-Ural bölgesini dolaşarak dönemin ileri gelen siyaset ve fikir önderleri ile temasa geçerek toplantılar yapmıştır.Bu toplantılara katılanlar arasında tanınmış milyoner ve hayırsever Ahmet Bay Hüseyinov, aydınlardan Yusuf Akçura, avukat Seyit Gerey Mirza Alkin, tüccarlar Ahmedcan Seydaşev ve Abdullah Apanay, reformist din adamı Alimcan Barudi ve diğer bir çok muteber şahıslar vardı. Mart ve Nisan 1905 ayları boyunca Kırım Tatarları arasında bu gayeye yönelik yapılan toplantılar sonrasında Müslümanlara yani Kırım Tatarlarına kanun önünde her açıdan Ruslarla eşitlik verilmesi ve onlara ihsan edilen her türlü hürriyetlerden Müslümanların da istifade etmesini, diğer yandan da imparatorluk içinde bir azınlık toplumu durumunda olan Müslümanların özel şartlarından kaynaklanan ihtiyaçlarının tanınmasını ihtiva eden düzenlemeler yapılmasını talep eden 17 maddelik bir metin hazırlandı.
Gaspıralı'nın liderliğindeki Kırım Tatar heyeti 21 Mayıs 1905'de St. Petersburg'a vardı. Heyet 31 Mayıs'da Halk Maarifi Bakanı, İçişleri Bakanı Aleksandr Grigoryeviç Bulıgin ve Savaş Bakanı General Vladimir Viktoroviç Saharov'a tarafından kabul edildi. Gaspıralı, İçişleri Bakanına dilekçeyi takdim ederken özelikle gerek bakanlığa bağlı Rus-Tatar okullarında gerekse Müslüman mekteplerinde ana dilinde hem dinî hem de dünyevî dersler okutulmasına izin verilmesi ricasını vurguladı.
İmparatorluk başkentinde bulundukları süre içinde Kırımlılar diğer Türk-Müslüman bölgelerinden gelen heyetlerle de karşılaştılar. Aslında, yaklaşık 40 Müslüman bölgesinden hükümete takdim edilen dilekçeler temelde birbirinden farksız hususları ihtiva etmekteydi. St. Petersburg'da Gaspıralı, Abdürreşid İbrahim, Bünyamin Ahtemov, Ali Merdan Topçubaşı ve diğerleri arasında yapılan toplantılarda "Rusya'da bulunan cümle Müslümanları birleştirmek ve milletin efkâr ve ihtiyacına göre beraberce iş ve umur göçürmek lâzım olduğuna" karar verildi. Ağustos ayında yıllık panayır zamanında Nijniy Novgorod'da Bütün-Rusya Müslümanları Kongresi'nin toplanması hususunda mutabakata varıldı.
1906'nın ilk yarısı Rusya İmparatorluğu'nun siyasî ve sosyal hayatında alışılmışın dışında canlılığın yaşandığı bir dönem oldu. Bu durum imparatorluğun Müslüman bölgeleri için de geçerliydi. Her şeyden önce, seçilmiş milletvekillerinden oluşan yasama meclisi, yani Devlet Duması 10 Mayıs 1906'da açılmıştı. Ne var ki, Duma sadece iki aydan az bir süre çalışabildikten sonra, Çar tarafından dağıtıldı. Duma'nın yanısıra söz, basın ve teşkilat hürriyetleri sayesinde imparatorluğun her tarafında bir anda sayısız teşkilatlar ve basın-yayın organları peyda olmuşlardı. Bu kısa nispî hürriyet devresinden Rusya'nın Müslüman tebaası da istifade etti. Birinci Duma'daki 467 milletvekilinden 25'i Müslümandı (ancak bu aşikâr bir şekilde Müslümanların toplam nüfuslarına oranla çok düşük bir sayıda temsil edildiklerini gösterir). Bir kaç ay içinde Müslüman bölgelerin her tarafında sayılmayacak kadar çok yeni gazete ve dergilerle cemiyetler ortaya çıktı. Her türlü cemaat faaliyetleri hız kazandı ve bariz millî vasıflar almaya başladı. Aynı durum, artık sosyalistlerden reaksiyonerlere kadar her türlü grubu ihtiva etmek durumunda olan Rusya-Müslümanlarının siyasî yelpazesi için de geçerliydi.
Bu ortam içinde yaklaşık 800 delegenin katılımıyla 29 Ağustos-3 Eylül 1906 tarihleri arasında Nijniy Novgorod'da toplanan Üçüncü Bütün-Rusya Müslümanları Kongresinde Gaspıralı'nın karşı görüşlerine rağmen, kongrede kurulması kabul edilen İttifak-ı Müslimin (Müslüman İttifakı) Partisinin Azerbaycanlı tanınmış avukat Ali Merdan Topçubaşı tarafından teklif edilen geçici programı kabul edildi. Bu arada gizli oyla yapılan seçimlerle İttifak-ı Müslîmîn'in Merkez Komitesi'ne seçilen 15 Merkez Komitesi üyesi arasında 200 oy alan Gaspıralı da vardı. Gaspıralı'dan daha yüksek oyla seçilenler Abdürreşid İbrahim (219 oy), Yusuf Akçura (216 oy), ve Seyit Gerey Alkin (209 oy) idi. Kırım'dan Merkez Komitesi'ne seçilen ikinci üye ise Mustafa Mirza Davidoviç idi (89 oy).
Kongre'nin en önemli kararlarından biri de bir maarif programının kabulüydü. Bu program aslında Rusya İmparatorluğu'ndaki Müslümanlar arasında Usûl-ü Cedid'in nihaî ve kesin zaferinin belgelenmesi mahiyetindedir. Program'daki diğer cedid ilkelerinin yanısıra, bu belgede Rusya İmparatorluğu'nun her tarafındaki Müslüman eğitim ve öğretiminin birleştirilmesi, bütün Müslüman çocukları (kız ve erkek) için ilk öğretim mecburiyeti getirilmesi, bütün Müslüman muallimlerin merkezî bir teşkilatta birleştirilmesi ve orta dereceli Müslüman okullarının kurulması talep edilmekteydi. Programa göre ilk mekteplerde ders dili oranın mahallî şivesi (veya mümkün olduğu takdirde edebî Türkçe) olacak, orta mekteplerde ise dersler yalnızca Osmanlı Türkçesinde okutulacaktı. Bu Gaspıralı'nın on yıllardır uğrunda çalıştığı dil birliği prensibinin genel kabul ve tasdik görmesinden başka bir şey değildi.
Kongre'de alınan diğer kararlar arasında, İdare-i Ruhâniye'lerin ıslahı ve bunların personelinin beş yıllık dönemler için halk tarafından seçilmesi, Devlet Duması'nın en kısa zamanda tekrar açılması ve Müslümanlar arasında hükümet desteğindeki misyoner faaliyetlerine son verilmesi de vardı.
Üçüncü Bütün-Rusya Müslümanları Kongresi Gaspıralı'ya yapılan büyük sevgi ve saygı gösterisiyle sona erdi. Kongre bitiminde Gaspıralı delegeler tarafından omuzlara alınarak, yarım saat boyunca Kongre salonu "Yaşasın Gasprinskiy" nidalarıyla çınlatıldı. Bilâhare, önde gelen sosyalistlerden biri Gaspıralı'yı "milletin babası" ilân ederek heyecanlı bir nutuk irad edince herkes yeniden coşarak Gaspıralı'yı tekrar omuzlara aldı ve "Yaşasın Gasprinskiy! Yaşasın Hürriyet! Yaşasın Millet!" sloganları atıldı. İttifak-ı Müslîmîn Merkez Komitesi de Rusya Müslümanlarına yaptığı hizmetler için Gaspıralı'ya resmen teşekkür ettiği gibi, o akşam Gaspıralı şerefine büyük bir ziyafet verildi.
Yararlanılan Kaynaklar:
Kırımlı, H. 1996. Kırım Tatarlarında Millî Kimlik ve Millî Hareketler (1905-1916), 296 s., Türk Tarih Kurumu, 1996. Ankara.
Devlet, N. 1985. Rusya Türklerinin Millî Mücadele Tarihi, Türk kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları :58, Seri:111- Sayı : A.14.350 s., Ankara
Ertuğrul KARAŞ
Vatan Kırım.net
Bu sayfaya link ver !
0 yorum:
Bu sayfada bir iz bırakın, yorum yapın !