Arapların (Kısmen de Olsa) Kazandığı Tek Savaş: Yom Kippur
1973 yılının 6 Ekim’inde saat 14:00’da Mısırlılar kulakları sağır eden, gözleri kör eden bir top ateşi saldırısıyla Süveyş Kanalının doğu yakasında mevzilenmiş İsrail ordu birliklerine saldırdılar. 2000 adet top 35 dakika boyunca karşı tarafa toplam 3000 tonluk mermi yağdırdı.
Top ateşiyle birlikte Mısır’daki yirmi hava üssünden havalanan 200 civarında uçak Sina’daki İsrail birliklerine saldırdı.Binlerce asker, bine yakın zodyak botu ile birkaç dakika içinde kanalın doğu yakasına geçti ve 1500 civarında ip merdiveni kullanarak kum setlerine tırmandılar. Bu askerler daha sonra yine halatları kullanarak hafif motosikletlerini ve silahlarını yukarı çekip son hızla Sina içlerine daldılar. Ellerindeki anti tank silahlarla İsrail tanklarına ağır kayıplar verdirdiler.
Kanalın batısını doğusuna bağlayan geçici köprüler son hızla inşa edildi. Dakikalar içinde altı yüze yakın tank doğu yakasında açılan gediklerden Sina yarım adasına aktı. Aynı anda Mısır’ın seçkin komandoları helikopterlerle İsrail mevzilerinin arkasına indirildi. Arap askerleri Sina yarımadasındaki İsrail birliklerine birbiri ardına ağır kayıplar verdiriyorlardı. Mısırlılar’la aynı anda Suriye ordusu da Golan tepelerine saldırıya geçmişti. Suriye’nin Sovyetler Birliğinden aldığı 100 Mig ve Sukhoi uçağı Golan tepelerine bomba yağdırıyordu. İsrail iki yönden de sıkıştırılıyordu. Saldırıdan altı saat sonra 33 bin Mısır askeri karşı kıyıdaydı. 18 saat sonra ise bu sayı 100 bine ulaştı. Arkada daha bir milyon asker hazır bekliyordu.
İsrail ordusunda saldırı olabileceğine ilişkin birkaç istihbarat raporu vardı ama bunlar önemsenmemişti. Yahudiler için en kutsal gün olan Yom Kippur’da yapılan saldırı sonucunda İsrail tam bir şaşkınlık ve dağınıklık içindeydi.
Halbuki İsrail’liler Süveyş kanalının doğusunda oluşturdukları savunma hattına çok güveniyorlardı. İsrail Arap ülkeleriyle girdiği hiçbir savaşı kaybetmemişti. 1967 yılındaki Altı Gün Savaşı sonucunda İsrail’liler tüm Sina Yarımadasını ele geçirmişler ve Süveyş’in doğu yakasında yıkılmaz denilen bir savunma hattı oluşturmuşlardı. Savunma hattına o sırada Genel kurmay başkanı olan general Barlev’in adı verilmişti. Kıyı boyunca doğan bir engel oluşturan yamaçlara ek olarak İsrail ordusu, yüksekliği 15 metre ile 25 metre arasında değişen kumdan setler oluşturmuştu. İsrail’liler setlerin arkasında her biri 4000 metrekare yer kaplayan küçük kalecikler inşa etmişti. Bu kalecikler betondan yapılmıştı ve aralarında demiryolu döşeliydi. Kaleciklerin tavanı 2 metre kalınlığında bir betonla kaplıydı. Kaleciklerin arasında tank mevzileri bulunuyordu. Bu mevzilere tırmanan tanklar kum setlerinin yüksekliğine ulaşabiliyordu. Kum setleri tankın gövdesini maskelerken tankın topuyla kanalın batı yakası güvenli bir şekilde topa tutulabiliyordu. Doğu yakasında petrol taşıyan boru hatları döşenmişti. Bir saldırı sırasında bu borulardan kanala napalm akıtılacak ve sonra da yakılacaktı. Böylelikle kanal, ortaya çıkacak 700 derecelik bir sıcaklıkla büyük bir mangala dönüşecekti. Savunma hattını gezen İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan büyük bir gurur ve kendine güvenle “Bu hatları aşmak ancak Amerikan ve Sovyet istihkam birliklerinin birlikte çalışması ile mümkün olabilir.” diyordu. Bir yıl önce burayı denetleyen bir Sovyet yetkilisi ise “Bu savunma hattını ancak bir atom bombası yok edebilir” diyordu.
Barlev hattının 3-5 kilometre gerisinde ise ikinci savunma hattı oluşturulmuştu. Buralarda radar istasyonları, birlikler, uçaksavar bataryaları vb. bulunuyordu.
Sonuç olarak düşman Barlev hattını geçene kadar İsrail çoktan saldırıyı karşılamaya hazır olacaktı.
Peki nasıl oldu da bu sağlam hat saatler içinde aşılabildi?
Bunun nedeni Arapların eskisine göre daha iyi bir komuta kademesine sahip olması, modern silahlara sahip olmaları, iyi bir hazırlık devresi geçirmeleri, düşmanı yanıltmaca taktiklerini ustaca kullanmalarıydı.
Komuta Kademesine İyi Subaylar Getirdiler
Mısırlılar ve Suriyeliler yaşadıkları yenilgilerden büyük dersler çıkarmışlardı. Yönetim kademesine yalnızca politik nedenlerle yapılan atamalara son verip komutanları yeteneklerine-becerilerine göre atamaya başladılar. Ama yine de yönetim kademesi İsrail ordusuna göre halen daha kötü ve daha deneyimsizdi. Bu da Yom Kippur savaşında sonradan İsrail’in avantajlı hale gelmesinin nedenlerinden birisi oldu. İsrail’in generallerinin çoğu 1948 yılından beri orduda savaş deneyimi olan, sürekli olarak savaşan kişilerdi. 1973 yılında dünyanın hiçbir ordusunda savaş deneyimi olan generallerin sayısı İsrail ordusundaki kadar çok değildi. İsrail subayları savaşı en ön saflardan idare ediyorlar ve kendilerinin gitmediği yere askerlerini göndermiyorlardı. Bunun sonucu olarak yaşanan savaşlarda çok sayıda subay da ölüyordu ama altlarındaki askerler her zaman üstlerine karşı büyük bir güven duygusu taşıyordu.
Sovyetler Birliğinden En Modern Silahları Satın Aldılar
Öç almak için yanıp tutuşan Mısır’lılar bu savaşa çok iyi hazırlanmıştı. Mısır’lılar destekçileri Sovyetler Birliğinden en gelişmiş silahları aldılar (uçaksavar bataryaları, uçaklar, tanklar vb.). Uçaksavar bataryaları savaşın ilk günlerinde, saldıran İsrail uçaklarına hayatı dar etti. İlk gün saat 22’ye kadar İsrail Hava Kuvvetleri 25 uçak kaybetti. Bu yüzden İsrail Hava Kuvvetleri komutanı Bejamin Peled uçaklara kanala 15 kilometreden daha fazla sokulmama talimatı verdi. Tanklar Sina yarımadasında güvenle ilerlemeyi sağladı. Askerlerin elindeki anti tank portatif silahlar 8 saat içinde 100 civarında İsrail tankını ve zırhlı aracını yok etti.
Yeni Bir İcat: Su Topları
Mısırlıların en büyük silahlarından birisi de doğu yakasındaki kum setlerini yok etmek için geliştirdikleri su toplarıydı. Avrupa’dan sulama amaçlı olarak alınan kuvvetli su motorları kanaldan aldıkları suyu kum setlerine püskürtmek için kullanıldı. Mısırlılar uzun bir süre boyunca bu motorları çöllerde gizlice test etmiş ve bu toplarla İsrailliler’in kum engellerini aşabileceklerini anlamışlardı. 350 adet su topu ile kum setlerini yıkıp önce 30 geçit açtılar. Bu rakam saat 22:30’da altmışa çıktı. Su topları ile toplam 90 bin metreküp kum püskürtülmüştü. Açılan gediklerden Mısır tankları kolayca geçebildi. Savaş öncesi çalışmalar meyvelerini cömertçe vermişti.
Düşmanı Yanıltmaca
Mısırlılar savaş öncesinde yanıltmaca taktiklerini ustaca kullandılar. Bütün hazırlıklar çok gizli yapıldı. Savaş hazırlıklarına ilişkin iletişimde elektronik cihazlar hiç kullanılmadı. Elektronik cihazlar kullanıldığında da çoğunlukla İsrail’lileri yanıltmak için kullanıldılar. Subaylara Umre izinleri aksatılmaksızın verildi. Ön saflardaki Arap askerlerinin disiplinsiz bir görüntü vermesi sağlandı. Öyle ki saldırıdan yarım saat önce bile kanalın batı yakasında silahsız ve miğfersiz dolaşan askerler görünebiliyordu.
Savaştan bir gün önce Sina yarımadasına indirilen Mısırlı komandolar kanalı cehenneme çevirebilecek petrol borularını kullanılmaz hale getirdiler. Hatta onarım için gelen bir İsrailli subayı da esir aldılar.
İsrailliler Kendilerine Çok Güveniyordu
İsrail ordusu o ana kadar elde ettiği zaferler yüzünden kendisine aşırı bir güven besliyordu. Şu anda İsrail’in başbakanı olan Ariel Sharon 1972’de şöyle diyordu: “İsrail şu anda askeri açıdan bir süper güçtür. Avrupa’daki orduların hepsi, istisnasız bizden zayıftır. Bir hafta içinde Bağdat’tan Cezayir’e, Hartum’a kadar olan toprağı fethedebilecek güçteyiz.” Bu güven, Barlev hattına duydukları sarsılmaz inançla birlikte yaklaşan savaşı görememelerine ve savaşın ilk günlerinde yenilmelerine neden oldu.
Amerikan Yardımı Durumu Değiştiriyor
İsrail’in yenilmesi ufukta göründüğünde (12 Ekim 1973) Amerika’nın İsrail’e yardımı başladı. Amerika bir hava köprüsü kurarak İsrail’e silahlar ve mühimmat yağdırdı. İsrail hızla kaybettiği araçların, uçakların, topların yerine yenilerini koydu. Zamanın genel kurmay başkanı olan David Eli-Azer anılarında Amerikan yardımı gelmeseydi büyük bir felaketin yaşanabileceğini söyler.
Amerika’nın yardımları silah ve mühimmat sağlamakla kalmadı. Uyduları ve sesten üç kat hızlı uçan casus uçakları yardımıyla bölgeyi fotoğrafladı ve Mısırlılar’ın her hareketini İsrail’e anında bildirdi. Bir Amerikalı general İsrail’e gitti ve Amerika’da hazırlanmış planları İsrail ordusunun hizmetine sundu.
Mısırlılar’ın Talihi Dönüyor
Mısırlılar ilk başta elde ettikleri avantajlı durumu devam ettiremediler. İlk olarak avantaj onlardayken durdular. Bu, İsrail ordusuna derlenip toparlanma, durumu gözden geçirip saldırıya hazırlanma olanağı verdi. Sonra da kötü durumdaki Suriye’ye yardım için ilk planlarının dışına çıkıp İsrail içinde fazla ilerlediler. Bu şekilde Sovyetlerden sağlanan uçaksavar bataryalarının kapsamı dışına çıktılar ve korumasız kaldılar. İki hafta içinde İsrail ordusu, Amerika’dan aldığı destek ile birlikte, her iki ülkeden gelen saldırıları durdurmuş ve karşı saldırıya geçmişti. Ariel Sharon’un önderliğindeki zırhlı birlikler Mısır’lıları önlerine katıp hızla Süveyş kanalını geçtiler ve Mısır’da ilerlemeye başladılar. Mısırlılar’ın hemen hemen bütün uçaksavar bataryalarını yok ettiler. Mısır ordularını çevirdiler. Mısır ordusu dağıldı. 22 Ekim’de ateşkes yapılmasaydı Ariel Sharon’un sözü haklı çıkabilir ve İsrail ordusu Mısır’ı işgal edip ötesine bile geçebilirdi.
Kayıplar
Yom Kippur savaşında İsrail 2378 asker, 102 uçak, 800 tank kaybetti. Mısır ve Suriye ise toplam olarak 19 bin civarında asker, 350 uçak, 1300 tank ve 11 gemi kaybettiler.
Mısırlılar ilk üç gün İsrail ordularını yendiler. Sonraki günlerse Mısır için yenilgi anlamına geldi. Tüm Mısır’ın işgali diğer devletlerin araya girmesi ve ateşkes anlaşması ile önlendi.
Hattı Müdafaa YararsızdırYom Kippur savaşı İsrail ordusunun yenilmez olduğu inancını yok ettiği gibi savunma hattına duyulan kör inancın bir başka yenilgisi olarak da tarihe geçti.
Kurtuluş Savaşı sırasında bir ara Yunanlılar Eskişehir üzerinden Ankara’ya doğru ilerler. Durum o kadar kötüdür ki Meclis’in Kayseri’ye taşınması bile planlanır. Meclis’te tepkiler serttir. Milletvekilleri ve bazı komutanlar niçin belirlenen savunma hattının korunmadığını sorarlar. Atatürk o zaman ünlü cümlesini sarf eder: “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.” (Hat savunması yoktur, alan savunması vardır. O alan da bütün vatandır). Atatürk bu sözüyle bırakılamayacak hatların olmadığını, orduların gerektiğinde geri çekilmeyi bilmeleri gerektiğini söylemektedir. Önemli olan geçilmez denilen savunma hatlarına bel bağlamak değil, gücü toplayıp, gerekli hazırlıkları yapıp düşmanın saldırısını durdurmak ve saldırmaktır. Herhangi bir bölgeyi bırakılamaz, terk edilemez, ele geçirilemez olarak nitelemek saçmadır. Nitekim Türk orduları geri çekildikten sonra saflarını düzenleyip karşı saldırıya geçer. Önce Sakarya, sonra Başkomutanlık Meydan Muharebeleri ile kısa bir süre önce bıraktıkları alanları tekrar elde edip düşmanı yurttan kovarlar.
Tarih Atatürk’ün sözünü doğrulayan ve hat savunmasının yararsızlığını gösteren örneklerle doludur. İsrail’lilerin Barlev hattı gibi örnekler tarihte çoktur: Cengiz Han, geçilmez denilen Çin Seddi’ni geçmeye hiç kalkışmamış ve Çin Seddi’nin kuzeyinden dolaşarak Çin’e girmişti. Almanlar da yine geçilmez denilen ve Fransa-Almanya sınırında yer alan Maginot hattını geçmeye kalkışmamış, Fransa’ya Belçika üzerinden saldırmıştı.
Murat Yıldırımoğlu
Bu sayfaya link ver !
0 yorum:
Bu sayfada bir iz bırakın, yorum yapın !