Yazınızı gönderin yayınlayalım.

.gir .keşfet .paylaş

Osmanlı Döneminde Filistin'de Demografik yapı

Pin It

Filistin’de bir Yahudi topluluğunun oluşturulması 19. yüzyıl boyunca yükselen bir seyir izlemiştir. Bu dönemde Filistin topraklarında üç farklı Yahudi grup bulunmaktadır: İlki uzun yıllar önce bu topraklara gelmiş olan ve büyük ölçüde bölge halkı ile kaynaşmış bulunan Sefarad Yahudileridir. Yüzyıl içerisinde parça parça gelen ve daha çok Kudüs, Safed, Taberiye ve el-Halil gibi bölgelere yerleşmiş bulunan ve yerleşik bulunan Yahudilerden de uzak durmaya çalışan Eşkenazi Yahudi tabaka, ikinci grubu oluşturmaktadır. Üçüncü grup ise yüzyılın sonlarına doğru Siyonizm hareketinin güçlenmeye başlaması ile birlikte bu topraklara göçen Yahudilerden oluşmaktadır.

Osmanlı döneminde Filistin’de önceden olduğu gibi Müslüman Araplar, nüfus içinde çoğunluğu oluşturmaktaydı. Müslümanlar, 1880’de nüfusun %87’sini, 1890’da %85’ini ve 1914’te %83’ünü (bu dönemde bölgeye göç eden ancak vatandaşlığa kaydedilmeyen Yahudiler hesaba katıldığında %77) oluşturmaktadır. Filistin’de yaşayan Müslümanların tamamına yakını Sünni’dir. Filistin topraklarının büyük bir kısmı devlet kayıtlarında miri arazi olarak geçmektedir. Bu nedenle burada yaşayan Müslümanlar hayatlarını devletin kendilerine verdiği toprakta tarımla uğraşarak kazanıyorlardı. Devlet toprakları dışında kalan topraklar ise vakıflara aitti.

Filistin topraklarında nüfusun az bir kısmını teşkil eden Hıristiyanlar ve Yahudiler daha çok şehirlerde yaşıyorlardı. 19. yüzyılda elde ettikleri ticari imtiyazlarla bu azınlık, bütün Ortadoğu’ya ticari kurumlarıyla birlikte giren Avrupalılara bağlı olarak ticaretle uğraşıyordu.
Osmanlı Devleti’nin Filistin’de Yaşayan Müslüman Olmayan Topluluklara Karşı Tutumu
Osmanlı Devleti, daha önceki Müslüman yönetimleri gibi, üç büyük din tarafından kutsal sayılan bu bölgede Müslüman olmayan topluluklara karşı hoşgörülü tavrı devam ettirmiştir. Osmanlı arşiv belgeleri, Filistin’deki idarenin bölgede yaşayan Yahudileri dini vecibelerini yerine getirme konusunda ne kadar serbest bıraktığını açıkça göstermektedir. Osmanlı Devleti, Müslümanlara ait topraklarda yaşayan gayrimüslimler hususunda „Şer-i Şerif“ adı verilen hukukun çizdiği sınırlar çerçevesinde hareket etmiştir. „Şer-i Şerif“ denilen bu İslam hukukuna göre, Müslümanlarla barış yapan ve İslâm Devleti'nin hakimiyetini kabul eden gayrimüslimlere „zımmi“ adı verilir. Din, dil ve ırk farkı gözetilmeksizin hepsine aynı şekilde Şer-i Şerif’e göre muamele yapılır.

Müslümanlara ait topraklarda yaşayan zımmilerin aynı topraklarda yaşayan Müslümanlardan farkı, din ayrılığından doğan bir farklılıktır. Örneğin, Müslümanlar zekat vermekle yükümlü oldukları halde, gayrimüslimler zekat vermekle yükümlü değillerdir. Gayrimüslimler kazançlarına göre, senede bir defa „cizye“ denilen bir vergi vermektedirler. Fakirler, işsizler, din adamları, yaşlılar ve hastalar bu vergiden muaftır. Gayrimüslimler askerlik yapmak zorunda değildir. Aile hukuku, miras hukuku ve dinlerinin gereği olan diğer konularda, kendi inandıkları hukuki hükümler uygulanır. Bütün bunların yanında, gayrimüslimlerin de can, mal, namus ve şerefleri Müslümanlarınki gibi dokunulmazdır. Muhtaç gayrimüslimler, sosyal haklardan bir Müslüman ile eşit şekilde yararlanır. Bazı istisnaların dışında, devlet kademelerinde yer alabilirler. Bütün hukuki davalarda, gayrimüslim ile Müslüman arasında fark yoktur. Birçok Osmanlı beldesindeki kiliseler, havralar, mezarlar, arşivlerdeki belgeler, mahkeme kararları Müslüman hoşgörüsünün en büyük delilleridir.

Hz. Ömer’in Kûfi hattı ile kaleme aldığı ve Kudüs’teki gayrimüslimlerin hak ve hürriyetlerini özellikle zikrettiği ve sonradan Osmanlı sultanlarına ilham kaynağı olan fermanın aslı Osmanlı arşivlerinde hala mevcuttur. Filistin’in Osmanlı hakimiyetine girmesinin ardından patrikhanenin ve Hıristiyan toplulukların hak ve imtiyazlarını belirten çeşitli fermanlar çıkarılmıştır. Hz. Ömer ile başlayan ve Selahaddin-i Eyyubi ile devam eden Kudüs’teki mukaddes mekanların fermanlarla teker teker sayılması ve burada yaşayan gayrimüslimlerin sahip oldukları hak ve hürriyetlerin tespit edilmesi adeti, bu topraklar Osmanlı yönetiminden çıkıncaya kadar devam etmiştir. Osmanlı Devleti farklı unsurlara hukuki bir statü ve serbestlik sağlayan „millet sistemi“ni Filistin topraklarında daha kapsamlı bir şekilde sürdürmüştür. Kısaca Kudüs, Osmanlı hakimiyeti altında tam bir barış ve huzur dönemini yaşamıştır.

Kaynak

Bu sayfaya link ver !

1 yorum:

  1. Müslümanlar, 1880’de nüfusun %87’sini, 1890’da %85’ini ve 1914’te %83’ünü...

    Bugün ise Gazze ve Batı Şeria ya hapsedilmiş durumdalar...

    YanıtlaSil