Arap Bayraklarının Bir Asırlık Hikayesi
Tarih, 1916 yılının sonlarıydı. İkinci Kanal Seferi'nde Osmanlı ordusunun başarısızlığa uğraması üzerine, İngilizler karşı saldırıya geçmişti. Sina Yarımadası'nın içlerine doğru ilerleyen İngilizler, Türk kuvvetlerini geri çekilmeye zorladı ve Filistin'i Süveyş'ten ayıran yarımadayı işgal etti.
Osmanlı Ordusu, Sina Yarımadası'nın kaybedilmesi üzerine, cepheyi yeniden düzenlemeye mecbur kaldı ve Birussebi ile Han-ı Yunus'tan geçen yeni bir hat oluşturdu.
Osmanlı kuvvetleri cephelerini güçlendirmeye çalışırken boş durmayan İngilizler de gözlerini Filistin ve Suriye'ye çevirdiler. İngiltere, Osmanlı devletinin bölge üzerindeki egemenliğini sona erdirmek üzere hazırlıklara çoktan başlamıştı. Ancak, Britanya İmparatorluğu'nun Ortadoğu planları bu hazırlıklardan ibaret değildi.
Arabistan Yarımadası'ndaki çalışmalarını da sürdüren İngilizler adımlarını sağlam atıyor ve yalnızca askeri faaliyetlerle yetinmiyordu. İngiltere, çeşitli siyasi oyunlar ve casusluk faaliyetleriyle Arabistan Yarımadası üzerindeki emellerine ulaşmaya çalışıyordu.
Mekke Emiri’ne İngilizlerin iştah kabartan teklifi: 'Birleşmiş Arap Krallığı' vaadi
İngilizler tarafından tertiplenen senaryoların en çarpıcı olanı, 1916 yılı Haziran'ında Hicaz'da sahneye kondu. Mekke ve Medine kutsal kentlerinin bulunduğu Hicaz, Osmanlı egemenliği altındaydı. Mekke Emiri Hüseyin Bin Ali ya da bilinen adıyla 'Şerif Hüseyin', o günlerde 70'li yaşlarına merdiven dayamıştı.
Gözünü Arabistan Yarımadası topraklarına diken İngilizlerin, 'birleşmiş bir Arap krallığı' vaadinden etkilenen bu yaşlı adam, Arap ayaklanmasına önderlik edecekti. Şerif Hüseyin, Hicaz'a hakim olmayı akıllarına koyan İngilizlerle 1915 yılında gizlice anlaştı. Yılda 400 bin İngiliz lirası karşılığında Hicaz, İngiliz himayesine girecekti. Haziran 1916'da Arapların Osmanlı devletine karşı ayaklanması başladı. İsyana Şerif Hüseyin ve dört oğlu liderlik ediyordu.
Şerif Hüseyin |
Ayaklanma ne İngilizler ne de Şerif Hüseyin için istenilen şekilde sonuçlandı. Ancak bu isyan onların hiç de tahmin edemeyeceği ve gelecekte birçok Arap ülkesini farklı bir açıdan etkileyecek bir sonuç doğurdu.
Şerif Hüseyin belki hayallerindeki 'birleşmiş Arap krallığına' kavuşamadı; liderlik ettiği ayaklanma belki bütün Arapları bir bayrak altında toplayamadı. Ancak Arap ülkelerinin bayraklarının oluşumunda büyük rol oynadı.
İngiltere'nin birleşmiş bir Arap krallığı vaadinden etkilenen ve 10 Haziran 1916 tarihinde Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklanma başlatan Mekke Emiri Şerif Hüseyin, genç Arap milliyetçilerinin önerilerine kulak verip, siyah, beyaz, kırmızı ve yeşil renklerden oluşan bir bayrak kullanmaya başladığında, bu bayrağın gelecekte pek çok devlete esin kaynağı olacağını tahmin ediyor muydu acaba?
Pan-Arap renklerinin (siyah, beyaz, yeşil ve kırmız) doğduğu gün
Beyrut merkezli milliyetçi bir dernek olan Genç Arap Cemiyeti'nin hayallerini, bağımsız bir Arap devleti süslüyordu. Milliyetçi genç Araplar, kafalarında tasarladıkları ülkenin bayrağını bile hazırlamışlardı.
Şerif Hüseyin, Genç Arap Cemiyeti'nin merkez komitesi tarafından gelecekteki bağımsız Arap devletinin bayrağını oluşturmak üzere seçilen siyah, beyaz ve yeşile, Haşimi hanedanını temsilen kırmızıyı da ekleyip Hicaz bayrağını yarattı.
Takvimler 30 Mayıs 1917'yi gösteriyordu. Bu tarih, Panarap renklerinin doğduğu gün olarak kabul edilir.
Siyah, beyaz, yeşil ve kırmızının öyküsüne gelirsek...
İslam dininin putperestlikle ilişkili görülen her tür imgeyi yasaklaması, Arap ülkelerinin bayraklarının oluşumunda büyük etki taşır. Bayrakların tasarımı, üzerlerine yerleştirilecek desenlerin seçimi, kullanılacak semboller, İslam dininin getirdiği sınırlamalardan büyük ölçüde etkilendi.
Bayraklar, İslam tarihinin ilk dönemlerinden itibaren büyük bir önem taşımıştır. Ancak İslam'ı benimseyen Arap devletlerinin bayrakları, bu dinin resim, nesne ve figürlerin kullanımını kısıtlayan katı kurallarıyla, oldukça sade şekillendirilmiş ve özellikle ilk dönemlerde, tek renkli bayraklar tercih edilmiştir. Hicret'ten sonra Müslümanların giriştikleri askeri seferlerde bayraklar orduya ait simgeler olarak kullanılıyordu. Bayraklar, genellikle beyaz renkteydi.
Ancak, başka renkler de kullanılmıyor değildi. Örneğin Hayber Seferi'nde Hazreti Muhammed'in kullandığı bayrağın rengi siyahtı ve bu renk, Peygamber'in sancağının rengi olarak kabul edildi. Bir rivayete göre, Hz. Muhammed'in bayrağının üzerinde Kelime-i Şehâdet yazılıydı.
Mute Savaşı sırasında Hz. Muhammed, beyaz renkteki bayrağı ordu komutanı Zeyd bin Harise'ye vermiş, onun şehit olması sonucu, bayrağı ikinci komutan Cafer almıştı. Savaş sırasında Cafer de hayatını kaybedince, Abdullah bin Revaha komutan olarak bayrağı taşımıştı.
Bayrak her yeni ölümle el değiştirmiş, sonunda Halid bin Velid'e kadar gelmişti... Mute Savaşı'nda yaşananlar, Arap tarihinde bayrağın, savaşın seyri açısından ne kadar önemli bir unsur olduğunu açıkça ortaya koyar.
Emeviler beyaz, Abbasiler siyah bayrak kullandılar
Bayraklar sonraki devirlerde de kullanılmaya devam etti. Emeviler, beyaz bayrak kullandılar. Emevi hanedanı, egemenliği altındaki toprakları beyaz bayrak altında genişletti. Abbasilerin bayrağı ise Emevilerin beyaz bayrağının tam zıttı olan siyah renkteydi.
Yeşil renk, ilk olarak Mısır'da Fatimiler tarafından kullanıldı
Tarih sahnesinde siyah bayraklarıyla yerlerini alan Abbasiler, Hz. Muhammed'in siyah sancağından ilham almışlardı. İslam diniyle özdeşleşmiş olan yeşil renk, ilk olarak Mısır'da hüküm süren Fatimiler tarafından kullanıldı. Hariciler ise bayraklarına renk olarak kırmızıyı seçmişti.
İsyancı Mekke Emiri'ne bağlı güçler Haşimi hanedanı rengi olan kırmızıyı kullandılar
Şerif Hüseyin'in başında bulunduğu Haşimi hanedanını temsil eden renk de kırmızıydı. İsyancı Mekke Emiri'ne bağlı güçler, Hicaz bayrağının doğuşuna kadar, düz kırmızı bayrak altında çarpıştılar. Bu düz renkli, sade bayraklar, gelecekteki pek çok Arap bayrağında yer alacak olan renklerin temelini oluşturdu.
Birinci Dünya Savaşı'nın ve bölgedeki Osmanlı egemenliğinin sona ermesiyle birlikte, tasarım olarak Hicaz bayrağını temel alan Suriye ve Irak bayrakları tarih sahnesine adım attılar.
İsyancı Araplara verilen 'birleşik krallık' sözü rafa kaldırıldı
İngilizlere Ürdün, Irak, Filistin üzerinde egemenlik hakkı tanıyan, Suriye ve Lübnan'ın ise Fransız mandası altına girmesini öngören Sykes-Picot Antlaşması yürürlüğe girdi.
Antlaşma 1920 yılında İtalya'nın San Remo kentinde toplanan Yüksek Müttefik Meclisi tarafından hayata geçirildi. Sykes-Picot Antlaşması'nın sonuçları, umduğunu bulamayan Arap dünyasında büyük bir düş kırıklığı yarattı.
“Birleşik Arap Krallığı” hayalinin bayrağı kaldı yadigar…
Bayrağına beyaz bir yıldız koyan Suriye ve iki yıldız yerleştiren Irak, bir hayalden öteye gidemeyen 'ana devlet'ten doğan sırasıyla birinci ve ikinci ülke oldular.
Yatay olarak sıralanmış üç şerit ve sola yerleştirilen bir üçgen ya da yamuktan oluşan 'birinci jenerasyon' Arap bayrakları, tasarımları açısından Şerif Hüseyin'in bayrağına dayanıyorlardı.
Günümüzün Ürdün, Kuveyt, Filistin, Sudan ve Birleşik Arap Emirlikleri bayrakları, bu kümede yer alır.
1924 Irak Bayrağı |
Panarap 'ikinci jenerasyon', aynı renklere yeni anlamlar verdi
Panarap renklere sahip 'ikinci jenerasyon' bayraklar Mısır'daki 1952 Devrimi sırasında doğdu. Mısırlı genç subaylar, krallık rejimini devirerek iktidara geldiler ve 1923'ten beri kullanılan, yeşil zemin üzerinde hilal ve üç yıldızlı Mısır bayrağını değiştirdiler. Yeni Mısır bayrağı, yeşil haricindeki Panarap renkleri, yani siyah, beyaz ve kırmızıyı taşıyordu. Ancak, artık bu renklerin anlamları değişmişti: Siyah, zulüm dönemini; kırmızı, kanlı mücadeleyi; beyaz, aydınlık bir geleceği simgeliyordu. İkinci kuşak Arap bayrakları, ağırlıklı olarak, yönetim biçimi cumhuriyete dönüşen ülkelerde kullanılmaya başlandı.
Değişen bayraklar
Mısır'da iktidarı 1954 yılında ele geçiren Nasır'ın sosyalizan ve Arap milliyetçisi çizgisiyle özdeşleşen yeni renk üçlüsü, 60'lı yıllar boyunca, Baas rejimleriyle tanışan Suriye ve Irak'ın yanı sıra; Yemen, Güney Yemen, Libya ve Sudan tarafından da arka arkaya benimsendi. Ancak önce 1970'de Sudan, arkasından 1977’de Kaddafi'nin 'Yeşil Devrim’i sonucu Libya, üç renkli bayrağı terk ettiler. Sovyetler Birliği'nin etkisindeki Güney Yemen'in kızıl yıldızlı bayrağı ise, bu ülkenin Kuzey Yemen'le birleştiği 1990 yılına kadar varlığını sürdürdü.
Suriye ve Irak örnekleri incelendiğinde, yeşil rengin bayraktan çıkarılmasına ilişkin şu yorumu yapmak da mümkün: Baas ideolojisi, seküler bir devlet öngörüyordu. Dolayısıyla, dini bir çağrışım yapan yeşil renge bayrakta yer verilmemesi son derece anlamlıydı.
Popüler Tarih
Popüler Tarih
Bu sayfaya link ver !
0 yorum:
Bu sayfada bir iz bırakın, yorum yapın !