On dokuzuncu yüzyıl, Avrupa'nın dünya politikasına egemen olduğu bir yüzyıl olmuştur. Dünyanın hiçbir köşesi, Avrupa'nın ilgi odağı olmaktan uzak kalamamıştır. Stratejik konumu ve Avrupa'ya yakınlığı açısından, Osmanlı Devleti de, Avrupa'nın müdahalelerinden kendini uzak tutamamıştır. Ayrıca; her Büyük Güç'ün Osmanlı Devleti'ne yönelik yaşamsal çıkarları bulunmuştur. Bu çıkarlar; on dokuzuncu yüzyılda, Şark Meselesi'ni doğurmuştur.
Yazar: Atilla BALIBEY
E-mail: a.balibey@mynet.com
1.Şark Meselesi
Şark Meselesi; bir siyaset terimi olmuştur (1). Şark Meselesi; siyasi bir terim olarak, ilk defa 1815 yılında, Viyana Kongresi'nde kullanılmıştır (2). Kongre'de; Rusya, Çar Birinci Aleksandr; Prusya, Kral Üçüncü Frederik Wilhelm adına hareket eden Hardenberg; Avusturya, Dışişleri Bakanı Metternich; İngiltere, önce Dışişleri Bakanı Lord Castlereagh, sonra da Başbakan Dük Wellington ve Fransa da Dışişleri Bakanı Talleyrand tarafından temsil edilmiştir (3). Viyana Kongresi; Napolyon Bonapart'ın altüst ettiği Avrupa haritasını düzene koymak için toplanmıştır. Rus Çarı Birinci Aleksandr; kongre üyelerini Rum davasıyla ilgilendirmek istemiştir (4). Fakat, kongrenin asıl gayesi iktisadi olduğu için, fikirleri ilk etapta pek rağbet görmemiştir (5). Kongre; milliyetçilik düşmanı olan Metternich'in ve doğuda Rusya'nın genişlemesini daima endişe ile karşılamış olan İngiltere'nin tesiri ile, bu konu üzerinde konuşmalar yapılmasını reddetmiştir. Buna rağmen; Rus delegeleri, resmi görüşmelerin dışında, kongre üyelerinin dikkat nazarını Osmanlı Devleti idaresinde yaşamakta olan Hıristiyan halkın durumu üzerine çekmeye çalışmıştır. Rus delegeleri; bu durum için "Şark Meselesi" terimini kullanmıştır (6).
Şark Meselesi terimi; kongreden sonra, diplomatlar arasında çok kullanılmaya başlamıştır (7). Devlet adamları, siyasetçiler ve tarihçiler arasında, büyük bir önem kazanmıştır (8). Şark Meselesi; tarih boyunca Hıristiyan batılı milletlerin (bunların etkileriyle Türk asıllı olmayan diğer Müslüman milletlerin) Müslüman Türk milletini, devletini, sosyal ekonomik sanayi kültür ve siyasi etkisi altına almak ve öylece tutmak ya da yok etmek kastından ve gayesinden kaynaklanan meselelerin tümüne verilen isim olmuştur (9). Türk milletine ve devletine karşı, Türk olmayanlar tarafından gösterilen ve yok etmeyi hedefleyen, açık ve gizli, kin ve düşmanlık olmuştur (10). Şark Meselesi, siyasi bir terim olarak, ilk defa 1815 yılında, Viyana Kongresi'nde kullanılmasına rağmen; esas anlamını, Osmanlı Devleti'nin, 1838 yılında imzaladığı Balta Limanı Antlaşması ile iktisadi iflası üzerine ve 1839 yılında Mehmet Ali Paşa karşısında aldığı yenilgi ile de askeri iflası üzerine, bir çeşit gölge devlet durumuna düşmesi ile kazanmıştır (11).
Şark Meselesi terimi; amaç aynı olmakla birlikte, uygulamada farklılıklar olduğu için, çeşitli anlamlar alabilmiştir. Şark Meselesi; dar anlamda, "Osmanlı Devleti'nin parçalanması tarihi" olmuştur (12). Şark Meselesi; geniş anlamda, ondokuncu yüzyılın ilk yarısında, Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünün korunması anlamında kullanılmıştır (13). Özellikle İngiltere, bu yönde bir politika izlemiştir (14). Şark Meselesi; on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Türkler'in Avrupa'daki topraklarının paylaşılması ve yirminci yüzyılda da devletin bütün topraklarının bölüşülmesi anlamında kullanılmıştır. Bununla birlikte; Osmanlı Devleti'nin dış ve iç siyasetinde buhranlı her olay da, Avrupalılar'ca "Şark Meselesi" başlığı altında incelenmiştir (15). Batılıların Şark Meselesi olarak nitelendirdikleri, Osmanlı Devleti'nin "kaderi" anlamına gelmiştir (16).
Fransız Tarihçisi Albert Sorel; "Türkler Avrupa'ya ayak bastığı günden beri Şark Meselesi zuhur etti." diyerek, meselenin aslında bir "Türk meselesi" olduğunu vurgulamıştır (17). Şark Meselesi; bütün büyük devletleri meşgul etmiştir. Güç dengesinin tesisinde, en önemli amillerden biri olmuştur. Entrikalara, kıskançlıklara, pazarlıklara (18) ve hatta savaşlara (19) yol açmıştır. On sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda en mükemmel işleyişini gösteren bu güç dengesi (güç rekabeti); Batı Devletleri tarafından Avrupa dışına taşınmıştır ve Ortadoğu'da, Osmanlı Devleti toprakları üzerinde bir menfaat çatışmasına dönüşmüştür (20). Osmanlı-Türk Devleti'nin çökmesi ya da çökertilmesi, Şark Meselesi'nin takipçilerinin düşündüğü gayelerden biri olmuştur. O ana kadar Osmanlı Devleti'nden, dış tehditler, tazyikler vesair taktik uygulamaları neticesinde kopartılmış bir takım müstakil ya da yarı müstakil devletler haline gelen parçalar, olabileceği düşünülen meselelerden biri olmuştur. Avrupa'nın birleşik Hıristiyan güçleri; aynı zamanda, bu parçaları, "kendilerine dost ülkeler haline getirme" davasında olmuştur. Şark Meselesi'nin takipçileri; Osmanlı Devleti'nden kopan ve Türk olmayan parçalar üzerinde, söz sahibi olmak istemiştir (21).
Osmanlı sınırları içinde yaşayan Hristiyanlar söz konusu edilince, Ermeniler'in de Şark Meselesi kapsamına girdiği şüphe götürmemiştir. Ancak, Rusya ve diğer Avrupa devletleri, Rum davasını, Ermeni sorunundan önce ele almış ve 1830 yılında, Yunanistan'ın bağımsız olmasını sağlamıştır (22). On dokuzuncu yüzyılda, Şark Meselesi'ni belirleyen başlıca ögeleri;
- Avrupa'da milyonlarca hristiyan'ı yöneten ve giderek parçalanmakta olan bir devlet;
- Osmanlı Devleti'nin parçalanmasını hızlandırmayı amaç edinen, Rusya'nın da içinde bulunduğu büyük güçler topluluğu;
- Osmanlı egemenliğine son vermek amacıyla giderek örgütlenen, eğitim gören ve güçlenen bağlı küçük Hristiyan uluslar topluluğu;
şeklinde sıralamak mümkün olmuştur. Bu durum; on dokuzuncu yüzyılda, bağlı ulusların Osmanlı Devleti'ne karşı bir çok isyan düzenlemesine ve Büyük Güçler'in, bazen Osmanlı Devleti'nin yanında, bazen de karşısında yer aldıkları savaşların yapılmasına neden olmuştur (23).
Osmanlı Devleti'nin on dokuzuncu yüzyılda ve yirminci yüzyılın ilk çeğreğinde yaşadığı çoğu olumsuz gelişmelerin temelinde, Şark Meselesi politikası yatmıştır. Dolayısıyla; bu dönemde, Doğu Türkiye'de ve Güneydoğu Türkiye'de ortaya çıkan aşiret isyanlarının ve Kürtçülük faaliyetlerinin Şark Meselesi ile olan alakasını inkar etmek mümkün olmamıştır (24). Aslında Avrupalılar'ca, "Şark Meselesi"nin, biri olmazsa diğerinin gerçekleşmesi için mücadele edilecek, iki ana hedefi bulunmuştur. Bu iki ana hedef; 1.Türkler'i Hıristiyanlık'a kazanmak ve 2.Türkler'i Türkiye'den kovmak.. şeklinde sıralanmıştır (25).
1.1.Sinyobos'a Göre Şark Meselesi
Fransa'nın ünlü müverrihlerinden olan Sinyobos, Şark Meselesi ile ilgili olarak " On sekizinci yüzyıldan itibaren Avusturya-Macaristan ve Rusya devletleri, Osmanlı Devleti'ni istila etmeye ve onun Hıristiyan tebaasını isyan ettirmeye çalıştı. Bu çalışmalar; Fransa aleyhine açılan savaşlarla (ihtilal ve imparatorluk savaşlarıyla) inkıtaa uğradı. 1815 yılında Osmanlı Devleti hâlâ mülki tamamiyetini muhafaza ediyordu. Rusya'nın bu tehdidi ve Osmanlı Devleti'nin ne olacağı, bir mesele idi. İşte bu meseleye bir süre sonra isim takıldı ve Şark Meselesi denildi." demiştir. Sinyobos'un bu tarifi; "Şark Meselesi"nin en sarih başlangıcını, onsekizinci yüzyılda göstermiştir. Meseleye isim takılması keyfiyetinin, daha sonra, yani on dokuzuncu yüzyılda olduğunu söylemiştir. Sinyobos'un "Şark Meselesi"ne isim takılması hususunda ileri sürdüğü iddia, belki de itirazı mümkün olmayacak bir tarihi hakikat olmuştur. Sinyobos'a göre; "Şark Meselesi"nin aktörleri, yalnız Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Rusya, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti sınırları içindeki gayri Müslim unsur olmamıştır. Polonya ve hatta İsveç dahi "Şark Meselesi"nin içinde bulunmuştur (26).
1.2.Bayram Kodaman'a Göre Şark Meselesi
"Şark Meselesi"nin temelinde; Hıristiyan-Müslüman ya da Avrupa-Türk ilişkileri yatmıştır. Terimin Avrupa'da ortaya çıktığı dikkate alınırsa, "Şark Meselesi"nin, esasen Avrupa'nın haçlı zihniyeti ile üzerine eğildiği ve kendi menfaatlerine uygun bir biçimde halletmeye çalıştığı bir mesele olduğu, kendiliğinden anlaşılmıştır. Avrupa'yı fazlasıyla meşgul eden "Şark Meselesi"; iki kısımda mütalaa edilebilmiştir. "Şark Meselesi"nin birinci safhasını; 1071-1683 yılları arasındaki mücadele oluşturmuştur. Bu safhada; Avrupa savunma halinde, Türkler taarruz halinde bulunmuştur.
Birinci safhada; Avrupa için "Şark Meselesi"nin esası ve gelişmeleri şu şekilde sıralanmıştır:
1. Türkleri Anadolu'ya sokmamak
2. Türkler'i Anadolu'da durdurmak
3. Türkler'in Rumeli'ye geçişini önlemek
4. Türkler'in Balkanlar üzerinden Avrupa içlerine doğru ilerleyişine mani olmak
Şark Meselesi'nin kabul edilen bu hedeflerine rağmen; Türkler Anadolu'ya girmiştir. Rumeli'ye geçmiştir. Balkanlar'ı tamamen zaptetmiştir ve Viyana kapılarına kadar ilerlemiştir. Fakat, 1683 yılında Türkler'in Viyana'da mağlubiyete uğramasıyla, "Şark Meselesi"nin birinci safhası bitmiştir. Ve ikinci safhası başlamıştır. "Şark Meselesi"nin ikinci safhasını; 1683-1920 yılları arasındaki mücadele oluşturmuştur. Bu safhada; Avrupa taarruz halinde, Türkler de savunma halinde bulunmuştur.
İkinci safhada; "Şark Meselesi"nin gelişmeleri şu şekilde sıralanmıştır:
1. Balkanlar'daki Hıristiyan milletleri Osmanlı tabiiyetinden kurtarmak
2. Hıristiyan toplumları isyana teşvik ederek, önce onların muhtariyetlerini sonra da istiklallerini temin etmek
3. Hıristiyanlar için reform istemek ve onların lehine Bab-ı Âli nezdinde müdahalede bulunmak
4. Türkler'i Balkanlar'dan tamamen atmak
5. İstanbul'u Türkler'in elinden geri almak
6. Osmanlı Devleti'nin Asya toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyan cemaatler (azınlıklar) lehine reformlar yaptırmak, muhtariyet elde etmek ya da mümkün olursa istiklallerine kavuşturmak
7. Anadolu'yu paylaşmak ve Türkler'i Anadolu'dan çıkarmak(27)
1.3.Orhan Türkdoğan'a Göre Şark Meselesi
Orhan Türkdoğan, Kürtçülük hareketlerinin ideolojisinin dış kaynaklı olduğunu belirtmiştir. Meselenin kökeninde Şark Meselesi'ni aramak gerektiği söylemiştir. Orhan Türkdoğan, Şark Meselesi ile ilgili olarak: "Avrupa Haçlı zihniyetinin ülküsünü teşkil eden "Şark Meselesi"nin temelde, Türk-Avrupa ilişkilerinin tarihi uzantısıdır. İslam'ı Batı yakasında temsil eden ve cihat ülküsüyle Batı Avrupa içlerine kadar yayılan Osmanlı Devleti'nin ve onun devamı Türkiye Cumhuriyeti, Şark Meselesi zihniyeti içinde, Batı'nın hedefini oluşturmuştur.
Onu Balkanlar'dan, Anadolu yakasından kopararak geldiği yere kadar kovalamak, Batı'nın felsefesini teşkil eder. Bu nedenle; Batı, kaynayan bir kazan durumunda bulunan Ortadoğu'da ve Balkanlar'da, sürekli etnik ve azınlık gruplar oluşturmak suretiyle, ülkemizi zayıf düşürmek, parçalamak stratejisini sonuna kadar kullanmaktan çekinmemiştir. Bu zihniyet; Batı'nın vazgeçilmez bir politikasıdır. İşte siyasi Kürtçülük meselesi, aslında bu "Şark Meselesi"nin bir parçasını oluşturur." demiştir (28).
1.4.Namık Kemal'e Göre Şark Meselesi
Namık Kemal'e göre Şark Meselesi; Küçük Kaynarca Antlaşması ile 1774 yılında doğmuştur. Ruslar; bu antlaşma ile, Osmanlı Hıristiyan tebaası üzerinde, himaye hakkını kazanmıştır (29).
2.Şark Meselesi'nin Uygulanış Biçimi
Osmanlı Devleti'nde, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan "Şark Meselesi"nin sebeplerinden en önemlisi, Avrupa'nın koloniyalist yayılma ve ekonomik emperyalizm politikası olmuştur. Avrupa'nın emperyalist ve koloniyalist politikasının gelişme sebeplerini, üç ana başlık altında toplamak mümkün olmuştur.
1. Maddi Sebepler: Yirminci yüzyılda Avrupa, dünyanın sanayi, sermaye ve üretim merkezi durumuna gelmiştir. Bu bakımdan; Avrupa'nın sanayi için hammaddeye, üretimi için pazarlara, sermayesi için emeğin ucuz olduğu, tekniğin ve sermayenin bulunmadığı ülkelere ihtiyaç bulunmuştur. Bu ihtiyaçları Avrupa kıtasında karşılamak, uygulanan himaye politikası yüzünden zor olmuştur. O halde; Avrupa dışında yayılmak gerekmiştir. Böylece; emperyalizm ve koloniyalizm Avrupa'nın "emniyet sübabı" durumuna gelmiştir (30).
2. Stratejik Sebepler: Kolonileri, pazarları, etki sahaları korumak ve irtibatı temin etmek için, stratejik mevkileri ele geçirmek ya da tesir sahası içine almak gerekmiştir.
3. Psikolojik Sebepler: Emperyalizm ve Koloniyalizm, sadece ekonomik ihtiyaçları gidermemiştir. Onlar; aynı zamanda, ruhi ihtiyaçları da tatmin etmiştir. Devletin prestijini artırma, büyük millet ve devlet olma arzularının yanında, Avrupalı beyaz insanın diğer ırklardan üstün olma hissi ve Hıristiyanlık şuuru, emperyalist ve koloniyal yayılmanın motor unsurları olmuştur.
Sonuç
Şark Meselesi'nin, 1815 yılında isimlendirildikten sonra, on dokuzuncu yüzyıl boyunca devam ettiği ve yirminci yüzyılın ilk yirmi yılı içinde kesin olarak Osmanlı Devleti'nin tarihe gömülmesiyle birlikte, ortadan kalktığı söylenmiştir. Bu bakış açısı; var olan bir meselenin ortadan kalktığını düşünmek açısından, olumlu olmuştur. Zirâ Avrupalı Devletler'e göre, meselenin tâ kendisi olan Osmanlı Devleti ortadan kalkmıştır. Yalnız madalyonun öteki yüzüne de dikkat çekmek gerekmiştir. Zirâ Şark Meselesi'ne kafa yoran devlet adamları, siyasetçiler ve tarihçiler, meselenin öncelikle bir toprak meselesi olduğunu, hemen görmüştür. Tarihçi Bayram Kodaman'ın Şark Meselesi'ni inceleme tarzına bakılırsa, Şark Meselesi'nin birinci safhasında yer alan Türkler'i Anadolu'ya sokmamak hedeflerine rağmen, Türkler Anadolu'ya girmiştir. Rumeli'ye geçmiştir. Ve Viyana kapılarına kadar ilerlemiştir. Şark Meselesi'nin birinci safhası, Türkler lehine olumlu bir seyir izlemiştir. Şark Meselesi'nin ikinci safhası, Türkler'in Viyana yenilgisiyle başlamıştır. Bu noktada; Hıristiyanlar için reform istemek, Hıristiyan milletleri Osmanlı tabiiyetinden kurtarmak, Hıristiyan toplumların önce muhtariyetlerini sonra da istiklallerini temin etmek.. Şark Meselesi'nin ikinci safhası içinde yer almıştır. Yine bu safhanın içinde yer alan Türkler'i Balkanlar'dan tamamen atmak, Anadolu'yu paylaşmak ve Türkler'i Anadolu'dan çıkarmak.. hedefleri ise, gerçekleşmemiştir. Şark Meselesi'nin ikinci safhası sonunda Anadolu coğrafyasında tutunan Türkler, bu toprak parçasını sahiplenmiştir. Ve 1071 Malazgirt Zaferi'nden bu yana süregelen bir süreç içinde, bu toprak parçasını vatanlaştırmıştır. Şark Meselesi'nin bu noktada bir toprak meselesi olduğu açıkça görülmüştür.
Şark Meselesi; aynı zamanda bir ırk meselesi olmuştur. Zirâ Fransız Tarihçi Albert Sorel, "Türkler Avrupa'ya ayak bastığı günden beri, Şark Meselesi zuhur etti" diyerek, meselenin aslında bir "Türk Meselesi" olduğunu vurgulamıştır. İngiliz Harbiye Nazırı Lord Kitchener'in, "Türkler'i dünya haritasından silinceye kadar, harbe devam etmeliyiz" sözü de, aynı amaca hizmet etmiştir. Anadolu coğrafyasında tutunan ve bu coğrafyayı vatanlaştıran Türkler; bu coğrafya üzerinde, Türkiye Cumhuriyeti adını alan, bir devlet de kurmuştur. Yani Türkler, kurdukları devlete isimlerini vermiştir. Hem Türkler hem de isimlerini verdikleri Türkiye Cumhuriyeti, tarihi gerçekliğiyle ortada bulunmuştur. Şark Meselesi bu noktada bir ırk meselesi olarak karşımıza çıkmıştır.
Sözün özü; Şark Meselesi bitmemiştir. Osmanlı Devleti coğrafyasından, Türkiye Cumhuriyeti coğrafyasına yönelen bir şekilde, canlılığını korumuştur. Arnold Joseph Toynbee'ye göre; üstü örtülmüş gibi görünen Şark Meselesi hedeflerinin gerçekleşmesi için, ya Türkler'i Anadolu'dan atmak ya da Türkler'i Hıristiyanlık'a kazandırmak gerekmiştir. Bu noktada; Şark Meselesi'ni yaratan devletler, Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini sarsmak için, Türkiye'nin bir mozaikten ibaret olduğu tezini ileri sürmeye başlamıştır. Peter Alford Andrew'un Türkiye'de Etnik Gruplar adını taşıyan eseri, kırk yedi etnik grup üzerinde durmuş ve ülkenin bir mozaikten ibaret olduğu tezini ileri sürmüştür. Sayılan etnik gruplar arasında; Çerkesler, Gürcüler, Hemşinler, Lazlar, Keldaniler, Lazlar, Nusayriler, Süryaniler, Yezidiler, Zazalar ve benzerleri yer almıştır. Çerkes tarihi kronolojisi, Lazlar'ın tarihi, Gürcüler'in tarihi, Yezidilik, Yezidiler'in kökeni.. gibi azınlık-etniklik bilinci taşıyan yayınlar da, Türkiye'nin bu mozaik olduğu varsayımına hizmet etmiştir. Aranırsa her devlette bu türden unsurlar bulmak mümkün olmuştur. Burada süreç, haklı olandan değil, güçlü olandan yana bir seyir izlemiştir. Güçlü olan devletler, zayıf olanı ortadan kaldırmak ya da kendisine seçtiği hedefi parçalamak için, her türlü yolu kullanmıştır. Tarih, Düveli Muazzama'nın, yöneldiği hedeflere, koordinatlar kısmen değişmiş de olsa, ulaştığını göstermiştir. Sözün özü; Mustafa Kemal'in "Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel ve her şeyden evvel, Türkiye'nin istiklaline, kendi benliğine, milli kültürüne düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir." ifadesinde, kendisini göstermiştir. Az cümle, Mustafa Kemal'in gösterdiği hedef üzerinde hassasiyet göstermek gerekmiştir.
Dipnotlar
1. Bayram Kodaman, "Ermeni Meselesi'nin Doğuş Sebepleri", Türk Kültürü, Sayı 219 (Mart-Nisan 1981), S 22.
2. Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-1994), Filiz Kitabevi, İstanbul 1995, S 48.
3. Hüner Tuncer, 19.Yüzyılda Osmanlı-Avrupa İlişkileri, Ümit Yayıncılık, Ankara 2000, S 12.
4. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi: Nizamı Cedid ve Tanzimat Devirleri, TTK Yayınları, Ankara 1994, C 5, S 203.
5. Bülent Atalay, "Bölücülük: Şark Meselesi'nin Günümüzdeki Tezahürü", Türk Yurdu, Sayı 402 (Nisan 1992), S 36.
6. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi: Nizamı Cedid ve Tanzimat Devirleri, TTK Yayınları, Ankara 1994, C 5, S 203.
7. Selami Saygın, Yeni Şark Meselesi, Ülke Kitapları, İstanbul 2003, S 30.
8. Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-1994), Filiz Kitabevi, İstanbul 1995, S 48.
9. Arslan Topçubaşı, Batı ve Şark Meselesi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000, S 19.
10. Arslan Topçubaşı, Batı ve Şark Meselesi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000, S 19.
11. Dursun Gök-Osman Akandere-Osman Sönmez-Yaşar Semiz, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya 1988, S 33.
12. Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-1994), Filiz Kitabevi, İstanbul 1995, S 48.
13. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi: Nizamı Cedid ve Tanzimat Devirleri, TTK Yayınları, Ankara 1994, C 5, S 203.
14. Ayhan Aydın, "Mondros'tan Cumhuriyet'e Kadar Kürtçülük Faaliyetleri", Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı 138 (Haziran 2002), S 21.
15. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi: Nizamı Cedid ve Tanzimat Devirleri, TTK Yayınları, Ankara 1994, C 5, S 203-204.
16. Hüner Tuncer, Metternich'in Osmanlı Politikası (1815-1848), Ümit Yayıncılık, Ankara 1996, S 37.
17. Abdülhaluk Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, Turan Kültür Vakfı Yayınları, İstanbul 1994, S 9.
18. Erdal İlter, "Ermeni Meselesi"nin Perspektifi ve Zeytun İsyanları (1780-1915), Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1995, S 27.
19. Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-1994), Filiz Kitabevi, İstanbul 1995, S 49.
20. Erdal İlter, "Ermeni Meselesi"nin Perspektifi ve Zeytun İsyanları (1780-1915), Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1995, S 27.
21. Arslan Topçubaşı, Batı ve Şark Meselesi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000, S 154.
22. Selami Saygın, Yeni Şark Meselesi, Ülke Kitapları, İstanbul 2003, S 30.
23. Hüner Tuncer, Metternich'in Osmanlı Politikası (1815-1848), Ümit Yayıncılık, Ankara 1996, S 37-38.
24. Ayhan Aydın, "Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da İsyanlar", Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı 136 (Şubat 2002), S80.
25. Dursun Gök-Osman Akandere-Osman Sönmez-Yaşar Semiz, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya 1988, S 34.
26. Raif Karadağ, Şark Meselesi, Turan Yayıncılık, İstanbul ?, S 5-6-7.
27. Bayram Kodaman, Sultan İkinci Abdülhamit Devri Doğu Anadolu Politikası, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1987, S 106.
28. Ayhan Aydın, "Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da İsyanlar", Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı 136 (Şubat 2002), S80-81.
29. Ali Sarıkoyuncu, "Şark meselesi ve tarihsel gelişimi", Askeri Tarih Bülteni, Sayı 36 (Şubat 1994), S 3.
30. Bahaeddin Ögel-Bayram Kodaman-Hakkı Dursun Yıldız-M.Abdülhaluk Çay-M.Fahrettin Kırzıoğlu-Mehmet Eröz, Türk Milli Bütünlüğü İçerisinde Doğu Anadolu, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1989, S 136-137.
31. Bahaeddin Ögel-Bayram Kodaman-Hakkı Dursun Yıldız-M.Abdülhaluk Çay-M.Fahrettin Kırzıoğlu-Mehmet Eröz, Türk Milli Bütünlüğü İçerisinde Doğu Anadolu, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1989, S 137.
Kaynaklar
1. Abdülhaluk Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, Turan Kültür Vakfı Yayınları, İstanbul 1994.
2. Ali Sarıkoyuncu, "Şark meselesi ve tarihsel gelişimi", Askeri Tarih Bülteni, Sayı 36 (Şubat 1994).
3. Ayhan Aydın, "Mondros'tan Cumhuriyet'e Kadar Kürtçülük Faaliyetleri", Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı 138 (Haziran 2002).
4. Ayhan Aydın, "Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da İsyanlar", Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı 136 (Şubat 2002).
5. Arslan Topçubaşı, Batı ve Şark Meselesi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000.
6. Bahaeddin Ögel-Bayram Kodaman-Hakkı Dursun Yıldız-M.Abdülhaluk Çay-M.Fahrettin Kırzıoğlu-Mehmet Eröz, Türk Milli Bütünlüğü İçerisinde Doğu Anadolu, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1989
7. Bayram Kodaman, "Ermeni Meselesi'nin Doğuş Sebepleri", Türk Kültürü, Sayı 219 (Mart-Nisan 1981).
8. Bayram Kodaman, Sultan İkinci Abdülhamit Devri Doğu Anadolu Politikası, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1987
9. Bülent Atalay, "Bölücülük: Şark Meselesi'nin Günümüzdeki Tezahürü", Türk Yurdu, Sayı 402 (Nisan 1992).
10. Dursun Gök-Osman Akandere-Osman Sönmez-Yaşar Semiz, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya 1988
11. Erdal İlter, "Ermeni Meselesi"nin Perspektifi ve Zeytun İsyanları (1780-1915), Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1995.
12. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi: Nizamı Cedid ve Tanzimat Devirleri, TTK Yayınları, Ankara 1994, C 5.
13. Hüner Tuncer, 19.Yüzyılda Osmanlı-Avrupa İlişkileri, Ümit Yayıncılık, Ankara 2000.
14. Hüner Tuncer, Metternich'in Osmanlı Politikası (1815-1848), Ümit Yayıncılık, Ankara 1996
15. Raif Karadağ, Şark Meselesi, Turan Yayıncılık, İstanbul ?
16. Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-1994), Filiz Kitabevi, İstanbul 1995.
17. Selami Saygın, Yeni Şark Meselesi, Ülke Kitapları, İstanbul 2003, S 30.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder