Irak Türkmenleri ve Türkmen Politikasında Stratejik Hatalar

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’den koparılan ve günümüzde nüfusu 2,5 milyon olarak tahmin edilen Irak Türkmenleri, çok büyük sıkıntılar ve baskılar içinde yaşam savaşı vermektedirler. 36. paralelin üstündeki bölgede varlığını devam ettiren Türkmenlerin yaşadığı sıkıntılar bir türlü giderilememiştir.

25 Haziran 2013 tarihinde Tuzhurmatu ilçesinde Türkmen vatandaşlar tarafından başlatılan eylem yerinde bombalı saldırı meydana geldi. Eylem yapanların arasına giren intihar eylemcisi üzerindeki patlayıcıları patlattı. Saldırıda Irak Türkmen Cephesi Başkan yardımcısı Ali Haşim Muhtaroğlu ve Salahattin eski vali yardımcısı Ahmet Abdülmecit Koca ve çok sayıda vatandaş şehit oldu.

Makalenin Sahibi: Prof.Dr. Metin AYIŞIĞI

Türkiye’nin Türkmen politikası ise tarihimizin en büyük fiyaskolarından biri olduğu gibi, yıllardır Türkiye Cumhuriyeti’nin Irak konusunda millî bir politikası da olmamıştır. Ne yazık ki Türkiye’nin ısrarla ortaya koyduğu kırmızı çizgi bugün yoktur. Üstelik iki aşiret reisi, “Türkleri vururuz!” diye tehditler savururken; bizden çıt çıkmamaktadır!

Aslında Türkiye, konumu itibarı ile bölge üzerinde büyük bir etkinliğe sahiptir. Fakat Türkiye, sanki bunun farkında bile değildir. Belki de bu yüzden 10 yılı aşkın bir süreden beri, Kuzey Irak’ta ihdas edilen ve ne yazık ki ülke için bir çıban başı olan Güvenlik Bölgesi’ni besleyerek, ayakta kalmasına yardımcı olan Türkiye, büyük bir hataya düşmüştür.



5 Şubat 1926 Ankara Antlaşması’yla Türkiye; Musul, Kerkük, Erbil ve Süleymaniye’yi 500.000 sterlin karşılığında Irak’a bırakmış, alınan para Düyun-u Umumiye ödemesi ile İngilizlere verilmiştir. Misak-ı Milli’ye dahil bir bölge olduğundan elden çıkmaması için uzun süre uğraş verilmesine rağmen başarı sağlanamamıştır.

1926 antlaşmasında Irak’ta kalan Türklerin huzur ve emniyetini muhafaza edecek bir madde bulunmadığı gibi ilk Körfez Savaşı sonrası oluşan yeni şartları da iyi değerlendirememiş, Kürtlere verdiği desteğin % 1’ini bile soydaşlarına vermemiştir. Türkiye, başarısız olduğu için Irak’ta Türk toplum liderliği çok cılız ve dağınıktır.

Türkiye’nin elinde bulunan en önemli kozlardan biri de Musul eyaleti üzerinde taşıdığı tarihî haklarıdır. Bilindiği gibi Musul eyaleti, 5 Haziran 1926 tarihli Ankara Antlaşması’na göre Irak’a bırakılmıştır. Bunun bir diğer anlamı da şudur: Irak parçalandığı takdirde Ankara Anlaşması’nın hükmü sona erecek ve Kuzey Irak bölgesinin eski adı olan Musul eyaleti tekrar eski sahibine iade edilecektir. Bu yüzden Türkiye, bu bölge üzerinde tasarruf hakkına sahiptir. Daha açık bir ifade ile Türkiye’nin bilgisi ve rızası olmadan, Irak’ın kuzeyinde yeni yapılanmaya gidilmesine izin verilmeyecektir. Bu hususta Türk siyaset bilimcilerinin, Ankara Anlaşması’nı yeniden yorumlayarak, Türk dış politikasının bilgisine ve gündemine sunmaları gerekir. Sonuç olarak;

Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten siyasi irade, oportünist beyanatlarla bir yere varılamayacağını artık görmelidir.

Irak’ın toprak bütünlüğünden yana bir politikanın savunucusu olan Türkiye, bunun bedeli olarak Irak’ı, Türkmenler üzerindeki şiddetli ve dayanılmaz baskıdan caydırabilmelidir.
Türkiye, üniter yapıdan yana olacaksa, bölgenin yeni egemen gücü olmaya çalışan Amerika’ya karşı pazarlık masasında elini güçlendirmelidir. Bu tercihin başarıya ulaşması için Irak’taki Arap toplumunu yanına çekmelidir.

Geçmişte Kıbrıs örneğinde olduğu gibi, derhal ‘Türk Mukavemet Teşkilatı’ kurularak disiplin altına alınmalıdır. Türklerin yaşadığı bütün şehir, kasaba ve köylerdeki asayiş, giriş-çıkış ve kontrol düzeni bu mukavemet teşkilatına verilmelidir.

Talabani ve Barzani’nin sindirme ve zorla göç ettirme operasyonuna karşı direnilmeli ve Türk beldelerine Kürt göçleri olabildiğince engellenmelidir.

Türkiye’nin desteğiyle yazılı-sesli ve görüntülü kitle iletişim araçları, Türkmenlerin yaşadığı her yerde takip edilebilir hale getirilmelidir.

Türk çocuklarının eğitim gördüğü okullardaki tek eğitim dili Türkçe olmalıdır. Gerekirse evler ve camiler Türk okulu olarak yapılandırılmalıdır.

BM tarafından Kürtlerin yaptığı insan hakları ihlalleri tespit edilmeli ve sorumluların cezalandırılması sağlanmalıdır.

ABD tarafından dikkate alınmayan Türkmen Cephesi’nin siyasi konularda daha geniş yetkiler kullanması için harekete geçilmelidir.

Barzani ve Talabani’nin yan gelir kaynaklarından olan uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı işine mutlaka darbe vurulmalıdır. Esasen Kuzey Irak’taki bölgeyi besleyen tek önemli unsur olan, Türkiye’nin açık tutmaya izin verdiği Habur Sınır Kapısı gerekirse kapatılarak, Türkmen bölgesine uzanan koridora yeni bir kapı açılmalıdır.

Ankara, Irak’taki yeni yapılanmada bölgedeki tüm Türkmenlerin haklarının korunması için gerekli uluslararası girişimleri ısrarla sürdürmelidir.

Türkiye, adeta etrafı tsunami dalgalarıyla çevrilmiş bir Türkmen adası durumunda kalan karındaşlarına sahip çıkmak zorundadır. Bu tarihi misyonunu harekete geçirmeli, başını dik tutmalı ve kararını vermelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder