Napolyon'nun Mısır Seferi ve Nizam-ı Cedid Ordusu

Napolyon 1797’de Direktuvar hükümetini Mısır’ı işgale ikna ederken temel dayanak olarak, İngiltere karşısında Fransa’yı avantajlı duruma getirmek tezini savunmaktaydı. Napolyon’a göre, donanması sebebiyle denizlerde güçlü olan İngiltere’yi, Britanya Adası’nda vurmak mümkün değildi. Fransa ancak sömürgeler üzerinden İngiltere’ye zarar verebilirdi. Mısır da İngiltere’nin sömürgelerine giden yol üzerinde bulunmaktaydı. Direktuvar yöneticileri Napolyon’a bu konuda katılmıyorlardı. Onlara göre denizlere hakim olan İngiltere, Fransa’yı denizaşırı topraklarda daha kolay mağlup edebilirdi. Ayrıca böyle bireylem Avrupa’da Fransa’yla bir sorun yaşamaya belki de tek ülke olan Osmanlı Devleti’ni Fransa’ya düşman ederdi. Fakat Napolyon’un Paris’te çok önemli bir yardımcısı vardı. Dış politikada büyük tecrübeye sahip bir devlet adamı olan Talleyrand. Ona göre, seferin Osmanlı Devleti’ne karşı değil, Mısır’da bir hayli zamandan beri isyan halinde bulunan gruplara karşı yapılacağı şeklinde takdim edilmesi halinde, padişah bu sefere ses çıkarmayabilirdi. 


Sonunda Direktuvar yönetimi ikna oldu. Ancak ikna olmasında en büyük etken, Napolyon gibi Paris’te yönetim için tehlikeli olabilecek, halk tarafından sevilen bir komutanı başkentten uzaklaştırma isteğiydi. Büyük bir gizlilik içinde sefer hazırlıkları tamamlandı. 280 parça gemiyle 45.000 asker Mayıs 1798’de Toulon limanından yola çıktı. Napolyon önce Malta Adası’nı ele geçirdi. 30 Haziran 1798’de Fransız ordusu hemen hemen hiç mukavemet görmeden İskenderiye’de karaya çıktı. 21 Temmuz 1798’de Vali Bekir Paşa komutasındaki Osmanlı ordusuyla, Kahire yakınlarında Piramitler Muharebesi (Ehramlar Muharebesi) yapıldı. Osmanlı ordusu yenildi. Kahire düştü. Ekim sonuna kadar tüm Mısır’ın Fransızlarca istilası tamamlandı. İşgale rağmen Osmanlı Devleti Fransa’ya önce savaş ilan etmedi. Çünkü savaştan galip çıkamayacağını biliyordu. 


Bunun yerine İngiltere’nin Fransa’ya karşı Akdeniz’de tahrik edilmesi ve İngiltere donanmasına Osmanlı limanlarında iaşe verilmesi kararlaştırıldı. Nitekim Amiral Nelson komutasındaki İngiliz donanması 1 Ağustos 1798’de İskenderiye önlerine geldi ve Abukir koyunda demirli bulunan Fransız donanmasını ani bir baskınla, 8-10 gemi hariç, yok etti. Böylece Fransız kuvvetlerinin Fransa ile irtibatı kesildi. III. Selim Nelson’un bu başarısından o kadar memnun oldu ki, kendisine altın işlemeli bir kılıç yolladı. Ardından İngiltere ile ittifak arayışı içine girildi. Ancak, Rusya böyle bir ittifak için daha istekli görünüyordu. Çünkü Fransa, Compo Formio anlaşmasıyla Dalmaçya sahillerine çıkarak, Rusya’nın kendisi için etki alanı olarak gördüğü Balkanlar’da etkili olmaya başlamıştı. Rusya buna izin veremezdi. Rusya’nın istekli ve ısrarcı olması üzerine 22 Aralık 1798’de İstanbul’da Osmanlı-Rus ittifak anlaşması imzalandı. Anlaşmayla savaş boyunca Boğazların Rus donanmasına açık olması kabul edildi. Anlaşma yedi yıl geçerli olacaktı. Taraflar Fransa ile ayrı ayrı barış anlaşmaları yapmayacaklardı. Taraflardan biri taarruza uğrarsa diğeri yardım edecekti.


Genel bölümleri aynı olan bir anlaşma 5 Ocak 1799’da İngiltere’yle de imzalandı. Bunun ardından Osmanlı Devleti Avrupa’da Fransa’ya karşı kurulan İkinci Koalisyon’a (1798-1802) dahil olarak, Fransa’ya savaş ilan etti. Bu arada Napolyon Mısır’dan Filistin’e girmiş, Akka önlerine gelmişti. Akka kalesinin İngiliz mühendisler tarafından tamir edilmiş olması Napolyon’un işini güçleştirdi. Üstelik kaleyi, yeni silahlarla donatılmış Nizam-ı Cedit askerileri savunuyordu. 7 Mart 1799’da Akka muhasara edildi. 63 günlük bir kuşatmadan sonra Napolyon Akka’yı alamayacağını anlayıp, daha fazla ilerleyemeden Mısır’a geri döndü. Napolyon’un Mısır’a hızla dönmesinin bir nedeni de İngiltere’nin 12.000 kişilik bir kuvvetle Kızıldeniz’e girdiğinin haber alınmasıydı. İngilizlerin Süveyş’e çıkartma yapması bekleniyordu. Bir yandan da 40.000 kişilik bir Osmanlı kuvveti Anadolu’dan hareket etmişti. Napolyon askeri açıdan sıkıştığını anlayınca yerine bir generalini bırakarak 22 Ağustos 1799’da Mısır’dan Fransa’ya döndü. Osmanlı ordusu Mısır’a girdiyse de, Fransızların mukavemetiyle, Filistin’e geri çekilmek zorunda kaldı. İngilizler ise 12.000 kişiyle Süveyş’e
çıktılar. Sonunda Fransızlar Mısır’ı boşaltmayı kabul ettiler, bir anlaşma imzaladılar. İkinci Koalisyon savaşları 1802’de Amiens barışıyla sona erdi. Mısır Osmanlı Devleti’ne bırakılırken, Yedi Ada’da (Cezair-i Seb’a) Osmanlı-Rus ortak denetiminde bir cumhuriyet kuruldu.



Bu arada, Napolyon bir hükümet darbesiyle Fransa’da yönetimi ele geçirmiş, kendisini önce “birinci konsül”, ardından da “imparator” ilan etmişti. 1805’de Napolyon komutasındaki Fransız ordusu, Austerlitz’de (Osterliç) Rusya ve Avusturya ordularını yenince, Osmanlı padişahı III. Selim “iki imparatoru birden yenen bir imparatoru tanımamak olmaz” diyerek, Osmanlı Devleti’nin Napolyon idaresini tanımasına karar verdi. Ancak bu tanıma Osmanlı Devleti açısından çok olumlu bir sonuç sağlamadı. Napolyon’un elçi olarak İstanbul’a gönderdiği General Sebastian, Osmanlı Devleti’ni Rusya’ya karşı kışkırttı. Evvelce yapılan Osmanlı-Rus ittifakının, Rusya tarafından Osmanlı Devleti’ni yıkmak için kullanıldığı propagandasını yaptı. Rusya ve İngiltere ise, Osmanlı Devleti’ni bir kez daha Fransa’ya karşı savaşa sokmak istiyordu. Ama III. Selim, ordunun yeterince güçlü olmadığını bildiğinden bu taleplere direndi. Bu arada, Osmanlı Devleti 1806’da Eflak ve Boğdan beylerini Rusya’nın emellerine hizmet ettikleri gerekçesiyle azledince, Rusya Eflak ve Boğdan’a girdi ve ilerlemeye başladı. Rusya’nın amacı Balkanlar’da, 1804’ten beri isyan halinde olan Sırplarla birleşmekti. Osmanlı ordusu Tuna’da ciddi bir mukavemetle Rusları durdurdu. Osmanlı Devleti bu kez Ruslara karşı, Fransa’dan yardım talebinde bulundu. Napolyon ile Rus Çarı I. Alexander, Tilsit’te yaptıkları anlaşmada Osmanlı Devleti’nin taksimini planlamakla meşgullerdi. Böyle bir ortamda,Fransa’nın Osmanlı’ya yardım etmesi söz konusu olamazdı. 

Fransa-Rusya ilişkileri sıcak olduğu sürece, Osmanlı Devleti Rusya’yla kendi başına mücadele etmeye çalıştı. Üstelik başkent İstanbul o dönemde çok ciddi siyasi istikrarsızlıklarla çalkalanıyordu. Nizam-ı Cedit reformlarına karşı olan kesimlerin kışkırtmasıyla başlayan Kabakçı Mustafa ayaklanmasıyla, 1807’de III. Selim tahttan indirildi. IV. Mustafa padişah yapıldı. Ancak bu durumu tanımayan Rumeli ayanlarından Alemdar Mustafa Paşa’nın müdahalesiyle IV. Mustafa yerine, III. Selim’in yeğeni Mahmut (II. Mahmut) tahta çıkarıldı.  III. Selim ise, kendisini kurtarmaya gelen Alemdar kuvvetleri yetişemeden, isyancılar tarafından öldürüldü. 

Napolyon’un İngiltere’ye karşı uyguladığı kıta ablukasının başarısızlığa uğramasından  yararlanmak isteyen I. Alexander’in Tilsit Antlaşması’nı ihlal etmeye başlaması üzerine,  1811’de Fransa’nın Rusya’yla yeniden arası açıldı. Napolyon 1812’de Moskova seferine çıktı. Fransa tehdidi ciddileşince, Rusya 1812’de Osmanlı Devleti’yle Bükreş Antlaşması’nı  imzaladı. Buna göre, daha önce yapılan antlaşmaların geçerliliği kabul edildi. Prut ve Tuna iki ülke arasında sınır kabul edildi. Tuna ticaret gemilerine açık olacaktı. Rusya, Eflak ve 
Boğdan’ı Osmanlı devletine iade etti. Besarabya ise Rusya’ya verildi. Osmanlı Devleti’nin Sırbistan’da bazı reformlar yapılması kabul edildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder