Sokak savaşları, diğer tüm muharebeler arasında en ölümcül olarak bilinenidir. Yerleşik yapılara sahip şehirler ortaya çıktığından beri bu böyledir. Dünya tarihinin görmüş olduğu en büyük konvansiyonel ordular bile sokak savaşlarında ağır kayıplara uğramış veya mağlup olmuşlardır.
Sokak savaşları, özellikle seri ateş gücüne sahip silahlar ortaya çıktığından beri daha da ölümcül hale gelmiştir. Yani, İstanbul’un fethinde Türk ordusunun şehre girdikten sonra yaptığı muharebeler ile, Napolyon’un ordusunun İspanya’yı işgal harekatında yaptığı ve İspanyol Seferi’nin, “İspanyol Ülseri”ne çevrilmesinde pay sahibi olan sokak savaşları bir değildir. Yine Napolyon’un ordusunun yaptığı sokak muharebeleri ile 2. Dünya Savaşı yıllarında yapılan bir Stalingrad veya bir Berlin Savaşı bir değildir. Aynı şekilde 2. Dünya Savaşı yıllarında yapılan sokak savaşları ile modern askeri birliklerin yaptığı (Mesela en bilinen örneklerden birisi Amerikan Ordusu’nun Somali’nin başkenti Mogadishu’da yaptığı muharebelerdir) sokak savaşları aynı değildir. Bundan sonra göreceğimiz sokak savaşları da gelişen teknoloji ve değişen silah sistemleri yüzünden bir öncekine benzemeyecektir. Ancak şurası kesindir ki, sokak savaşları en ölümcül muharebe tipi olma özelliğini koruyacaktır.
Özellikle artık dünya üzerindeki kriz noktaları çoğunlukla zayıf askeri güce sahip bölgeler olduğu için, kendisine saldırılan küçük askeri kuvvetler, karşılarındaki mükemmel organize olmuş ve tehciz edilmiş askeri birliklere karşı muharebeyi sokaklarda yapmayı tercih edeceklerdir. ABD Ordusu’ndan Emekli Albay John F. Antal, City Fights isimli eserinde şunu söylemektedir: “Düşmanlarımız artık, bizim devasa ordumuzla açık arazide karşı karşıya gelip yok olmaktansa, bizi şehirlerin içine çekerek orada mücadele etmeye çalışmaktadırlar.” demektedir. Bugün Irak’ta gördüğümüz hadiseler, bu sözleri doğrulamaktadır. Düşmanın üstün ateş gücü karşısında bütün silah sistemlerini yitiren ve geriye dağıtılmış bir ordudan başka hiç birşeyi kalmayan Iraklıların verdiği gerilla savaşı çoğunlukla şehirlerde yaşanmaktadır. Bu muharebelerin, Amerikan askerlerini ne kadar zor duruma soktuğunu ise anlatmaya gerek yoktur.
Suriye'de Sokak Savaşları |
Aslında Amerikan Ordusu sokak savaşları üzerine ilk sahra talimnamesini 1940′lı yılların başlarında çıkarmışsa da ve sürekli bu talimnameyi güncellemişse de, hiçbir düzene bağlı olmayan ve karmaşık bir muharebe tipi olan sokak savaşlarında hala kesin çözümler üretememektedir. Buna bir sebebi de, sokak savaşlarının hep savunandan yana avantaj sağlamasıdır. Dikkat edilirse görülecektir ki, Amerikan Ordusu’nun 20. Yüzyıl’da yaptığı tüm sokak muharebelerinde saldıran taraf yine kendisi olmuştur. Ama bu sebep asla asıl sebep değildir.
Doğrusunu söylemek gerekirse, 2. Dünya Savaşı’na gelinene kadar, hiçbir ordunun sokak savaşları üzerine belli bir çalışması yoktu. Savaşın ilk yarısında en üstün askeri güç olan Alman Ordusu, Batı Avrupa topraklarında yaptığı savaşları şehirlere taşımaya fırsat vermeden “Yıldırım Harbi” (Blitzkrieg) taktiği ile halletmişti. Sıra Rusya’ya geldiğinde ise yavaş yavaş şehir savaşlarının acımasız yüzünü görmeye başlamıştı. Başlarda, şehirlerde karşılaştığı direnişleri tüm şehri haritadan silmek pahasına(Doğrudan Hitler yönetimindeki Alman yüksek komuta kademesinin şehirlerdeki sivil halkın güvenliğini düşünmesinden söz edilemezdi. Sonradan aynı şey Batılı Müttefikler için de geçerli olacaktı.) üstün ateş gücüyle ezdiyse de, Stalingrad Savaşı’nda işler bununla kalmayacaktı. Stalingrad’da yine aynı usüle uygun bir çözüm uygulanmış, tüm şehir ağır bombardıman altında moloz yığınına dönüşmüştü. Ancak şehre giren Alman 6. Ordusu birliklerine karşı direniş hala devam ediyordu. Ruslar Stalingrad’da kendilerince bir taktik geliştirmişler, sağlam binaları iyice tahkim ederek onları bir kale haline sokmuşlardı. Stalingrad şehrinde, ayakta kalan her bina bu şekilde tahkim edilmişti. Almanlar da boş durmamış, bu kaleleri fethetme (daha doğrusu yoketme) taktikleri geliştirmişlerdi.
Alev makineleri ve bol patlayıcı ile donatılmış birlikler (Sturmpioniere) oluşturmuşlar ve bu kalelere sızma taktikleri üretmişlerdi. Yaygın olarak kullanılan taktik, bu binalara çatıdan açılan bir delikle sızıp, içeriyi patlayıcılarla havaya uçurmaktı. Kalan düşman askerlerini ise alev makinesi hallediyordu. Tabi bu taktiğin sökmediği durumlar da yaşanmıştı. Örneğin Stalingrad Savaşı’nın simgelerinden biri haline gelmiş Pavlov’un Evi‘nde yaşananlar gibi. Almanlar bu binaya da kendilerine has taktiklerle sızmışlar ama bu 4 katlı binayı savunan Çavuş Yakov Pavlov emrindeki yaklaşık 20 kişilik müfreze tarafından mağlup edilmişlerdir. Bina içerisinde yaşanan, mermiler yerine süngü ve dipçiklerin kullanıldığı mücadeleyi Pavlov ve adamları kazanmıştı. (Bu bina 1 ay boyunca daha direnmiş ve teslim olmamıştır. Alman savaş haritalarında da kale olarak gösterilmiştir.)
Stalingrad'da Sovyet Ordusu |
Nihayetinde Alman 6. Ordusu, Stalingrad cehenneminden çıkamayarak, komutanları Mareşal Von Paulus ile birlikte Ruslar’a teslim olmuştu. Onlar şehir içerisinde boğuşurken, Rus orduları da boş durmamış, onları kuşatmıştı. Doğal olarak, ikmal desteği alamayan ordu son takatini de kullanmış ve teslim olmuştu. Yeri gelmişken belirtmekte fayda var, sokak savaşlarında lojistik destek, özellikle de cephane ikmali hayati öneme sahiptir. Çünkü şehir içerisinde savaşan bir birlik, normal muharebeye oranla 10 kat daha fazla cephane tüketir. Ayrıca yine Stalingrad’da şehri daha iyi bilen tarafın avantajı ortaya çıkmıştır. Almanlar da bu yenilginin ardından sokak savaşları üzerine ciddi çalışmalara başlamışlardır.
Nihayetinde Alman 6. Ordusu, Stalingrad cehenneminden çıkamayarak, komutanları Mareşal Von Paulus ile birlikte Ruslar’a teslim olmuştu. Onlar şehir içerisinde boğuşurken, Rus orduları da boş durmamış, onları kuşatmıştı. Doğal olarak, ikmal desteği alamayan ordu son takatini de kullanmış ve teslim olmuştu. Yeri gelmişken belirtmekte fayda var, sokak savaşlarında lojistik destek, özellikle de cephane ikmali hayati öneme sahiptir. Çünkü şehir içerisinde savaşan bir birlik, normal muharebeye oranla 10 kat daha fazla cephane tüketir. Ayrıca yine Stalingrad’da şehri daha iyi bilen tarafın avantajı ortaya çıkmıştır. Almanlar da bu yenilginin ardından sokak savaşları üzerine ciddi çalışmalara başlamışlardır.
Amerikalılar ise, aynı yıllrda, Pasifik Cephesi’nde Japonlar’a karşı çeşitli sokak muharebelerine girmişler ve burada edindikleri tecrübelerle kendi talimnamelerini hazırlamışlardır. Sonradan Avrupa topraklarındaki muharebelerde de bu tecrübelerden faydalanmışlar, tecrüblerini İngiliz müttefiklerine de aktarmışlardır. Onlar da bu bilgilerden layıkıyla faydalanmışlardır. Öyle ki, dünya tarihinin en büyük en büyük hava indirme harekatı olarak bilinen Market Garden Operasyonu sırasında Arnhem şehrine inerek oradaki köprüyü zırhlı birlikler gelene kadar ellerinde tutmakla görevli olan İngiliz paraşüt birliği Arnhem sokaklarında Almanlar’a karşı inanılmaz bir mücadele vermiştir. İngiliz paraşüt alayının keşif bölüğü komutanı olan yüzbaşı Almanlar’a esir düştükten sonra, kendisini öğle yemeğine davet eden Alman binbaşısı ile ilginç bir diyalog yaşamıştır. Yemek sırasında Alman binbaşı, İngiliz yüzbaşıya: “Sizi sorguladığımı falan düşünmeyin, ama birşey sormak istiyorum. Bizim ordumuz sokak savaşlarını Rus Cephesi’nde öğrendi ve bu konuda gerçekten uzman olduğumuzu düşünüyorduk. Ama Arnhem’de size karşı oldukça zorlandık. Daha önceden hangi şehir savaşında bulundunuz, merak ettim.” İngiliz yüzbaşısının cevabı Alman binbaşıyı şaşırtmıştı:”Hiç!” İngilizler burada tamamen Amerikan müttefiklerinden öğrendikleri ve Normandiya’daki sınırlı sokak savaşlarında geliştirdikleri usüllerle savaşmışlar ancak, sayıca az olmaları, ikmal yetersizliği ve şehrin içindeki birlikler arasındaki haberleşme eksikliği yüzünden dayanamayarak teslim olmuşlardır. İngilizler birbirleri ile haberciler vasıtasıyla haberleşirken, Almanlar bu sorunu kendilerince halletmiş ve evlerdeki telefonlar aracılığıyla haberleşmişlerdir. İngilizler de sonradan bu üsulü denemişler ama iş işten geçmiştir.
Amerikalılar ise özellikle Fransa ve Almanya içerisindeki şehirlerde sokak muharebeleri yaşamışlardır. Örneğin, Fransa’da ilk kurtarılan yerleşim yeri olan St. Mere l’Eglise kasabasında Almanlar ile mücadele eden Amerikan paraşütçüleri halkın büyük desteğini görmüşlerdir. Fransa’daki en çetin sokak savaşlarının yaşandığı Cherbourg’da yine halktan oldukça destek almışlardır. Bu şehirlere giren Amerikan birlikleri kendilerini karşılayan ve çoğunlukla da direniş üyesi olan belediye başkanlarından şehrin detaylı planlarını edinmişlerdir. Amerikalılar’ın Alman topraklarına girene kadar girdikleri şehir muharebelerinde halkın büyük desteğini görmüşlerdir. Tabi farklı sınıfların (Hava kuvvetleri, piyade, zırhlı birlikler, topçu) müşterek harekat tarzlarının ustaca kullanılması da başarıya en büyük katkıyı yapan unsurdu.
Somali'de Sokak Savaşları |
Ruslar ise, Mareşal Chuikov’un “Sokak çatışmaları, ateş gücüne bağlıdır.” sözüne uyarak şehir savaşlarında çok farklı doktrinler geliştirmeden Berlin önlerine kadar gelmişlerdir. Şehir savaşları için gerekli eğitimin askerlere verilmemesine, bir de Almanlar’ın fanatikçe mücadele etmeleri ve Mareşal Zhukov ile Mareşal Konev arasındaki Berlin yarışı eklenince Ruslar’ın Berlin’deki kayıpları korkunç olmuştur. Berlin için verilen 360.000 zayiatın yarısına yakının açık arazi olan Seelow Tepeleri’nde verildiğini, geri kalanının ise sokak çatışmalarında verildiğini düşünsek bile, ortaya çıkan rakam korkunçtur. Ama yukarıda belirttiğimiz nedenlerden en önemlisi şüphesiz Konev ve Zhukov’un, Stalin’in hedef gösterdiği Reichstag Binası’na varmak için verdikleri yarıştır. Zhukov ve Konev piyade ve zırhlı birliklerini Berlin gibi bir metropole tabiri caizse sürü gibi sokmuşlardır. Sonuçta eline “panzerfaust” tanksavar silahı verilmiş 12-13 yaşlarındaki Hitler Gençliği üyesi çocuklar veya Volksturm’a alınmış 1. Dünya Savaşı gazisi ihtiyarlar bile Rus tanklarını keklik gibi avlamışlardır. Değişik sınıfların müşterek harekat usülleri kesinlikle uygulanmamış, her sınıf ayrı ayrı kullanılmıştır. Ruslar belki kitle savaşının ustası olabilirler ama, Asya steplerinde uyguladıkları “insan dalgası” taktiğini kalkıp da Brandenburg Kapısı önlerinde veya Friedrich Strasse’de de uygulayınca ortaya kanlı bir sonuç çıkmıştır. Ama verilen kayıpların zaten Ruslar için önemi yoktu, çünkü insan kaynakları gibi bir sıkıntıları yoktu. Ruslar’ın göremedikleri veya önemsemedikleri bir husus da, sokak savaşlarının ince taktiklerle yapılacağıydı. Açık arazide yapılan savaşlar 2 boyutludur. Sokak savaşları ise 3 boyutludur. Çünkü bir askeri birlik caddede ilerlerken, hemen altındaki kanalizasyonda bir düşman birliği bulunabilir. Veya çok katlı bir binanın giriş katına giren birlik, üst kattaki düşman birliğinden haberdar olmayabilir. İşte bu yüzden sokak savaşları kaba taktiklerle yapılmaz. İnce taktikler için de iyi bir eğitim gerekir.
Sonuç olarak Ruslar, ağır kayıplardan etkilenmeyecek kadar çok insan ve silaha sahip oldukları için bu savaştan galibiyetle çıkmışlardır. Bu arada Almanlar’ın savaşma azimlerinin hızla azalması da etkili olmuştur.
Grozni |
2. Dünya Savaşı’ndan sonra, 2 düzenli ordunun şehirlerde karşı karşıya gelmesi nadiren olmuştur. Kore ve Vietnam Savaşları’nda buna örnekler vardır. Macarların işgalci Ruslar’a karşı Budapeşte’de yaptıkları başkaldırı, Çeçen gerillaların Rus Ordusu ile Grozny’de yaptığı muharabeler (Ki, sokak savaşları doktrinleri açısından çok önemli muharebelerdir. Amerikan Deniz Piyadeleri Alınan Dersler Merkezi tarafından detaylıca incelenip, raporu çıkarılmıştır. İleride o raporu çevirip, burada yayınlayacağım umarım.), Somali’nin başkenti Mogadishu’da Amerikan askerleri ile yerli gerillalar arasındaki yaşanan muharebeler ise düzensiz bir birliğin, düzenli bir askeri güce karşı verdiği sokak çatışmalarına örneklerdir.
Orjinal adı:
Güzel bir yazı olmuş, bu konular her zaman ilgimi çekmiştir.
YanıtlaSilİlgiyle okudum,teşekkürler
YanıtlaSil