Roma Ordusu ve Askeri

Roma denilince akla, büyük hipodromlar, parıltılı - ağır zırhlı lejyonlar, kocaman bir imparatorluk, su kanalları, devasa mimari projeler geliyor öyle değil mi?

Ama M.Ö. 300'lü yıllarda bunların hiçbiri yok idi.

Roma o dönemde, İtalya yarımadasının ortasında ve güneyinde var olmaya çalışan bir devlet idi. Kuzeyde, galyalılar ve alp dağları, güneyde ise çoğunluğu yunan egemenliğinde olan sicilya yarımadası arasında kalan bölgede, daha çok ittifaklar ile italyan yarım adasını hakimiyet alanı belirlemiş idi.

Roma'yı o zamanlar, diğer devletlerden ayıran özelliklerden biri, hırs ve inatçı bir yönetim şeklini benimsemesidir. Bunun sebebide yaklaşık 200 yıl önce, galyalılar tarafından Roma şehrinin talan edilmesi gösterilir.



O dönemlerde yaygın olduğu üzere, askerler daha çok, oval - küçük kalkanlar ve/veya mızraklar ile savaşa giriyor idi. Bunun en büyük sebeplerinden biri, mızrak kullanamsı - ögrenmesi nispeten daha kolay, ve bir acemi dahi olsa insana düşmanı öldürme şansı veren silahlardan biri olduğu içindir. Ayrıca üretimi hem daha pratik hem daha ucuzdur. Kılıç gibi silahlara oranla, yıllarca eğitim, usta olana dek sürekli çalışma gerektirmez. O yüzden o dönem askerlerinde, mızrak genel olarak tercih edilen silah idi.


Roma'lılar da ilk dönemde, küçük oval bir kalkan ve daha çok mızrak kullanan orduya sahip idi. Bu küçük şehir devleti, kuzeyinde ki galyalılara karşı gelmiş, Galyalılar da roma şehrini istila ettiler. Şehri yeni baştan kurmak zorunda kalan romalılar, varlıklarını sürdürebilmeleri için, askeri teşkilatlanmaya girmek zorunda olduklarını anladılar.

Yapılanlar arasında en bariz değişiklik, roma askerlerinin zırhları ve silahları oldu. İlk başta, eski yuvarlak kalkandan vazgeçtiler. Zira onları galyalılara karşı kullanmak pek efektif olmuyor idi.

Galyalılar, genel olarak, iri yarı - güçlü - uzun boylu fiziksel yapıda idiler.

Romalılar ise, 155 cm ~ 165 cm civarında, kısa boylu insanlardan oluşmakta idi.

Bu iki düşman karşı karşıya geldiklerinde, galyalıların bariz üstünlüğü ile savaşlar kaybediliyor idi. En son Roma'nın bilfiil işgali ise artık bardağı taşıran son damla oldu. Bu şekilde devam edilemeyeceği aşikardı.

Roma, öyle bir savaş gücü kurmalı idi ki, arada ki bu fiziksel haksız rekabeti kaldırabilsin.

Fiziksel üstünlüğü olan galyalılar, birbirinden bagımsız, saf belirlemeden savaşıyorlar idi. Birebirde üstün olsalarda, yanyana duran iki kişiden tek başlarına üstün olamazlardı. Demek ki çözüm bulunmuş idi. Askerler yanya duracak, birbirlerini koruyacak, etten ve zırhtan duvar örecekler idi.

İlk giden oval kalkanlar oldu, onların yerine yan yana sıkışık düzende yürüyen askerler için, tam koruma sağlayacak olan, büyük, dikdörtgen kalkanlar tercih edildi. Kalkanlar öyle büyütüldü ki, kalkanı sol elde taşıyan bir roma askeri, karşıdan bakıldığında, sadece gözleri ve dizlerinin altı ile ayakları görünür hale geldi.


Yanyana, sıkışık düzende duran askerler için silahlar da değiştirilmeli idi. İlk başta yunanlılar gibi daha uzun mızrak kullanılmasına devam edilse de, kalkanın büyüklüğü buna izin vermiyor idi. Askerler yanyana olduklarından mızrak - uzun kılıç gibi hareket alanı gerektiren silahları kullanamıyorlardı. En son olarak, daha çok iberya (ispanya) savaşcılarının kullandıkları kısa silahlar benimsendi. İspanada kullanılan kısa tip 2 kılıçtan biri falçata, diğeri ilse Gladius'un atası sayılan düz - kalın bir kılıç idi. Falçata, sıkışık düzende istenileni veremedi, zira yatay ve burgulu bir hareketle, ileri doğru degil ama kavisli bir daire çizerek saldırıda bulunmayı gerektiriyor idi. Gladius ise tam istenilen silah idi. Dizaynda yapılan küçük değişiklikten sonra, daha çok ileri doğru saplama ve gerekiyorsa yanı ile kesici hareketlerde bulunabilen, sıkışık saflarda, bir elde kalkan var iken bile rahatlıkla kullanılabilen Gladius, roma lejyonlarının yeni silahı olarak tarihde ki yerini aldı.

Yüzyıllar geçtikçe, kalkan ve silah çok az değişiklik gösterdi. Doğu roma impartorluğuna kadar nerede ise aynı kaldı. Dağılma döneminde ise kalkanlar yine oval, daha küçük boya çevrildi.

Bir şekilde, Roma'nın kaderi, galya tarafından işgal ediltikten sonra, seçilen savaş zırhı, kalkanı ve kılıcı ile paralel gitti.

Yeni ordu sisteminin, tek bir eksik yanı vardı.

Mızrak, uzun mesefeden kullanılabiliyordu, ve ögrenmesi daha kolay idi. Ayrıca atlılara karşı da daha ölümcül oluyordu. Kılıcın bu yönleri zayıf idi. Bu eksikliği gidermek için, "pilia" denilen bir silah icat ettiler.

Pilia, uzun demir bir çubuğun arkasına takılan tahta saplı bir (daha çok fırlatma amacı ile kullanılan) bir mızraktır. Bu silahın özelliği, demir ile tahta sap birbirlerine geçme yapıdadır. Fırlatıldıktan sonra yeniden kullanılabilmesi için, bu tahta sap ile demir cubugun yeniden birleştirilmesi gerekir. Eski dönemlerde fırlatılan mızrakların en büyük gafleri pilia ile çözülmüş oldu. Zira eskiden, düşmana fırlatılan mızrak, düşmanı öldüremezse, gerisin geri düşman tarafından size karşı fırlatılarak geri dönüyordu. Pilia ile (pillum olarak da geçer) bunun önüne geçilmiş oldu. Zira demir sap ile tahta sap, bir yerlere çarptığında kırılıyor ve gerisin geri atılmasının önüne geçilmiş oluyordu. Pilia'nın bir diğer özelliği ise, demir uç kısmının uzun tutulması idi. Böylelikle, elinde kalkanı olan düşman'ın kalkanını deldikten sonra, demir uç, kalkanın içindne kayıyor ve düşmanın vücuduna saplanıyor idi. En uçtaki demir giriş kısmı ise, çoğunlukla kalkana saplı kalıyor idi. Yani bir şekilde düşman, mızraktan kurtulsa bile, kalkanı çoğunlukla kullanılmaz hale geliyor idi.


Unutulmaması gereken bir diğer husus ise, bu mızrakların, ön saftaki "hastati" tarafından, aynı anda atılıyor olmaları idi. Roma ordusu, düşman ordusuna 20 metre mesafe kalacak kadar koşuyor, 20 - 30 metre kalınca bir anda duruyor, ve en öndekiler ellerindeki piliaları düşman saflarına atıyorlar, düşman hattındakiler yere düşerken, veya kalkanlarına saplanan piliaları çıkartmak için ümitsizce çabalarken, roma lejyonalrı 20 metreyi koşarak düşmanın karışmış ilk hatlarına saldırıyor idi.

Bu basit ama etkili taktik, Hannibal'in de öğreneceği gibi, eski dönemin en başarılı karşılıklı meydan savaşı idi ve engellenmesi imkansız idi. Nitekim Hannibal ile yapılan 3 büyük savaşda,her defasında Roma ordusu hannibal'ın merkezini dağıtmayı başarmış idi. Pilia, roma ordusuna çok büyük avantaj sağlıyor, ve gerisini de sıkışık düzende tam koruma sağlayan büyük kare biçimli kalkanlar ile bu tarz durumlarda rahatlıkla kullanılabilen Gladius adlı kısa kılıç getiriyor idi. Bu taktiğin bir benzeri yok idi ve Roma 'lılar bu taktiksel üstünlüklerni kullanarak, yüzyıllar boyunca, kendilerinden defalarca kalabalık orduları kolaylıkla yenmeyi başardılar. Süvarilerin üstün hale gelmesi ve okların zırh delici özelliklere sahip olmasına dek, Roma ordusunun bir benzeri yok idi, silah ve savaş taktiğinin mükemmel uyumu yüzünden, Roma ordusu yenilemez olarak kabul edilmekte idi.

Bir diğer taktik ise, roma lejyonlarının yerleştirilmesi idi. O dönemlerde ki yapıya ters olarak, romalılar tek hat olarak ordularını dizmediler. Bundan ziyade, satranç tablosunda ki gibi bir görünümde savaşa çıkıyorlar idi. Gözünüzün önüne satranç tahtasını getirin. Oradaki her bir siyah karenin bir lejyon olduğunu düşünün. İşte roma ordusunun savaş düzeni o şekildedir. Bu sistem, askerler arasına mesafe koyduğundan (satranç tahtasında ki beyaz kareler) komutanlar gerektiğinde rahatlıkla ileri geri askerlerini çekip, ileri sürebiliyor idi.

Bu taktikler ve silahların başarısı defalarca kanıtlanmış idi. Roma, Kartaca'ya savaş açtığında, sonuç hakkında romalıların hiç bir şüphesi yok idi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder