Osmanlı devletinde fethedilen yerlerde uygulanacak idari teşkilat ve sistem çerçevesinde, tayin olunan heyetler marifetiyle nüfus, arazi ve emlakin tespit ve kaydedilmesi işlemine tahrir bu bilgilerin kaydedildiği deftere de tapu tahrir defteri denirdi. Bu kayıtlar muntazam suretle tutulur ve fethi müteakip ilk tahrirden sonra umumi değişiklikler, vergi gelirlerinde ki artış – azalışlar ya da yeni bir padişahın tahta çıkması gibi sebeplerle yenilenirdi. Uzun süren saltanat dönemlerinde tahririn 30 yılda bir tekrarlanması kanundu. Arazi tahrir sistemi Osmanlılardan önce İslam, Türk-İslam ve Moğol devletlerinde de uygulanmaktaydı. Ortadoğu devlet yapısında gelenekselleşen bu sistemi Araplar Mısır ve İspanya’da, Selçuklular İran’da, İlhanlılar İran ve Hint’te uygulamışlardı.
Tahrir en başta timar sisteminin bir gereği olarak bölgedeki gelir kaynaklarının tespiti maksadına dayanıyordu. Tahrirde şehir, kasaba, köy ve çiftlikler birer birer dolaşılarak buralarda oturan vergi mükellefleri, içlerinde vergiden muaf olanlar varsa hangi vergiden ne sebeple muaf oldukları yazılır; bunun yanında topraklı ve topraksız köylüler, evli ve bekar haneler, meslek gurupları, ilmiyeye mensupları, ihtiyar ve sakatlar ayrı ayrı kaydolunurdu. Her köyün merası, ormanı, korusu, yaylağı, kışlağı, çayırı cins cins gösterilerek yetiştirilen mahsuller ve senede vermekle mükellef olunan vergi miktarı deftere geçirilirdi. Ancak bir bölgenin tahriri oranın yalnızca gelirlerinin tespitinden ibaret değildi. Bunun yanı sıra bölgedeki vakıfların, konar-göçer teşekküllerin, piyade ve müsellemlerin ayrı ayrı tahrirleri de yapılır ve bunlara ait defterler hazırlanırdı. Tahrir işlemi merkezi bürokraside Tevki‘nin (Nişancı) nezareti altında yürütülür, bölgede tahrir işlemini idare edene de il yazıcısı, tahrir emini, vilâyet kâtibi, mübâşir veya muharrir denirdi. il yazıcısının riyasetinde defterin yazılması ve düzenlenmesini üzerine alan, işin tekniğini iyi bilen bir de kâtipler bulunmaktaydı. Ayrıca tahrir işlemi her bölgenin kâdısının da gözetimi ve denetimi altında yürütülmekteydi. Bu işlemde il yazıcısının istediği bütün yardımı devletin mali idari ve adli teşkilatı yapmağa mecburdu. Tahrir de tutulan ve il yazıcısının elinde merkeze götürülen defteremufassal [tafsilatlı-ayrıntılı] defter denirdi. Bundan sonra mufassal defterin kısaltılmış şekli olarak köylerdeki reâyâ ile kasaba ve şehir halkı isimlerinin kalem kalem yazılmadığı ancak teşkilat, köy adları ve yıllık hasılatın toplu olarak kaydedildiği icmâl veya mücmel [öz-özet] defteri hazırlanırdı. Bundan başka bir bölgede iki tahrir arasında geçen zaman zarfında yapılan muamelelerin, idari değişikliklerin ve timar tevcihlerinin, verilen vergi muafiyetlerinin vs. sürekli işlendiği icmal defteri benzeri rûznâmçe yada derdest [günlük] adı verilen bir defter tutuluyordu.
Bu defteler Dîvân-ı hümâyûn’un tahvil kaleminde muhafaza edildiğinden sonradan tahvil defterleri olarak anılmıştır. Tahrir usulünün 16. asır sonuna kadar muntazam bir şekilde devam ettiği, on yedinci yüzyıl ortalarından itibaren çeşitli sebeplerle yavaş yavaş terk edilerek yerini yeni usullere bıraktığı anlaşılmaktadır. Dört beş yüzyıl önce İmparatorluk Türkiye’sinin her köşesindeki sipahiyi, toprağa bağlı köylüyü, yollar üzerindeki derbentleri bekleyen, yol ve köprü tamir eden yahut kervansaraylara hizmet eden insanları, madenci, güherçileci, şapçı, yağcı, tuzcu vb. türlü mükellefiyetleri olan halkı ve nihayet üretilen mahsulleri, alınan vergileri, pazar ve gümrük mahallerini bu defterler sayesinde görmek; imparatorluk denilen bu muazzam makinenin çarklarının nasıl işlediğini anlamak bakımından çok önemlidir. Ayrıca üç kıtaya yayılmış İmparatorluğun topraklarında bugün kurulan yeni devletlerin tarihini tam olarak yazmak da ancak; bölgenin askeri, ekonomik ve sosyal yönünü ortaya koyan bu defterlerle mümkündür.Bugün elde mevcut bulunan tapu tahrir defterleri Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) ile Ankara Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivinde bulunmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder